ATATÜRK’ÜN
KATILDIĞI SAVAŞLAR
İtalya, 19.
yüzyılın sonlarına doğru, bugün Libya adıyla anılan Kuzey Afrika'daki
Trablusgarp ve Bingazi'yi ile geçirmeyi planlamıştı. O dönem İngiltere Mısır'a,
Fransa da Tunus'a hakim olmuş, İtalya da gözünü Trablusgarp'a dikmişti. İtalya,
İngiltere ve Fransa'yla yaptığı gizli ve açık anlaşmalarla Trablusgarp'ı işgal
onayını aldıktan sonra, 29 Eylül 1911'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. 5
Ekim 1911'de Trablus'a asker çıkardı. 20 Ekime kadar peş peşe Tobruk, Derne ve
Bingazi İtalyanların eline geçti.
Osmanlı ordusunun
genç subaylarından bir bölümü Trablusgarp'ı savunmak için gönüllü olarak Mısır,
Tunus yoluyla cepheye gittiler. Binbaşı Enver Bey, Kolağası Mustafa Kemal, Fuat
Bey (Bulca), Nuri Bey (Conker), Fethi Bey (Okyar), Albay Neşet Bey bu subaylar
arasındaydı. Enver Bey, Trablus'ta yerli Arapları teşkilatlandırarak savunmaya
katılmalarını sağladı ve Askeri birlikleri üç komutanlığı ayırdı. Trablus Komutanlığı : Kurmay Albay Neşet
Bey Bingazi Komutanlığı : Kurmay
Binbaşı Enver Bey Derne Komutanlığı :
Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal Seyahati
sırasında binbaşılığa yükselen Mustafa Kemal, 8 Aralık 1911'de Trablusgarp'a
geldi. 22 Aralıkta Tobruk Savaşı'nı kazandı. Derne'de 16/17 Ocak 1912
taarruzunda gözünden yaralandı. Bir ay hastanede tedavi gören Mustafa Kemal, 6
Mart 1912'de Derne komutanı oldu. Derne'de başarılı savunma muharebeleri yaptı.
Trablusgarp
Savaşı, Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine 15-18 Ekim 1921 tarihleri arasında,
Osmanlı-İtalyan delegeleri arasında imzalanan Ouchy (Uşi) Barış Antlaşması ile
sona erdi. Antlaşmaya göre Trablusgarp ve Bingazi tam bir İtalyan sömürgesi
oldu. İtalya bununla da yetinmeyerek, 5 Kasım 1911'de Trablusgarp ve Bingazi'yi
topraklarına kattığını dünyaya duyurdu. Gönüllü subaylar Balkan Savaşında görev
almak üzere İstanbul'a döndüler.
Balkanlarda dört
devlete (Bulgaristan,Yunanistan,Sırbistan,Karadağ)karşı savaşan Osmanlı devleti
savaş sonucunda yenilmiş ve savaş
sonrası yapılan Londra antlaşmasıyla tüm balkan topraklarını ve Trakya’daki
topraklarını kaybetmiştir.
Ancak kısa bir
süre sonra Balkan Devletlerinin Osmanlı devletinden aldıkları topraklar
paylaşamamaları ve kendi aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle II.Balkan Savaşı
çıkmıştır.Osmanlı Devleti’de bu durumdan yararlanarak kaybettiği toprakları
geri almak için harekete geçmiştir.Bu dönemde Balkan Savaşlarına katılmak
amacıyla Trablusgarptan İstanbul’a dönen M.Kemal paşa Geliboluda
görevlendirilmiştir.
II.Balkan Savaşı
esnasında Trakyada Bulgarlara karşı verilen mücadeleye M.Kemal Bolayır kolordusu kurmay başkanı olarak
katılmıştır.Bolayır kolordusu bulgarlara karşı büyük başarılar kazanmış ve
Edirne’yi Bulgarlardan geri almıştır.Aynı yıl içerisinde M.kemel Sofya askeri
ateşeliğine atandı.II.Balkan Savaşları sonucunda yapılan İstanbul antlaşmasıyla
Meriç nehri sınır kabul edilmiş Böylece Osmanlı Devleti I Balkan Savaşında
kaybettiği topraklardan bir kısmını geri almayı başarmıştır.
I Dünya
Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin en başarılı olduğu cephe Çanakkale Cephesidir.
Dünya tarihinin en kanlı savaşı bu cephede cereyan etmiştir. İngiltere ve Fransa, müttefikleri Rusya'yla
birleşerek savaşın seyrini lehlerine çevirmek istiyordu. Rus ekonomisi savaşın
yükünü kaldıramaz hale gelmişti. İtilaf Devletleri Osmanlı Devletini saf dışı
bırakmak, Rus Ordusuna gerekli askeri yardımı ve malzemeyi en hızlı bir şekilde
ulaştırmak, Kafkasya Cephesinde bunalan Rusya'yı rahatlatmak ve Türk Ordusunun
geri çekilmesini sağlamak için Çanakkale Boğazına harekat düzenlediler.
İngiliz ve
Fransız savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı'ndan geçişlerine 18 Mart 1915'te
başarıyla karşı konuldu. İtilaf Devletleri donanması ağır kayıplar verince,
Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarıp kara muhaberelerini başlattılar. 25 Nisan
1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği
birlik Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine, Mustafa Kemal albaylığa
yükseltildi. General Harrington
komutasındaki İngiliz birlikleri 6-7 Ağustos 1915'te tekrar taarruz etti.
Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal, 9-10 Ağustos 1915'te 1. Anafartalar
Zaferi'ni kazandı Bu zaferi, 17 Ağustosta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta 2.
Anafartalar zaferleri takip etti.
Çanakkale Savaşı'na katılan Türk Ordusu'ndan, çoğu öğrenim çağında 253.000
subay, er ve erbaş şehit oldu. Çanakkale'nin geçilemeyeceğini anlayan İngiliz
ve Fransızlar da, arkalarında Türkler kadar kayıp bıraktılar. 19/20 Aralık
1915'te Anafartalar ve Arıburnu'ndan, 8-9 Ocak 1916'da Seddülbahir'den kesin
olarak çekildiler.
Arıburnu’ndaki
Anzak Kolordusunun Nisan’da yaptığı çıkarmanın temel amacı önce, Kabatepe ile
KüçükArıburnu arasındaki kumsallık bölgeye çıkmaktı. İlk aşamada Conkbayırı-
Kocaçimentepe çizgisi denetim altına alınıp, oradan Maltepe bölgesi ele geçirilecek,
böylece, Kuzeyde’ki Türk kuvvetlerinin Güneyde, Seddülbahir bölgesindeki Türk
birliklerine yardımı engellenmiş olacaktı.
25 Nisan sabahı
savaş gemilerinin, Türk mevzilerini sürekli vuran koruyucu ateş altında, Anzak
Kolordusu’nun 1. Tugayından 1500 kişilik ilk hücum dalgası, çıkarma botlarının
bir şekilde kuzeye kayması sonucu, saat 05.00’te, Kabatepe bölgesi yerine
Arıburnu Kesimine
çıkmak zorunda kalır.Bu
noktada kıyı gözetlemesi yapan bir Türk takımının direnişine karşın, karaya
çıkan Anzak birlikleri belirli bir noktaya kadar ilerler. Diğer taraftan,
Bigalı’da bulunan ordu yedeği 19. Tümen, 24-25 Nisan gecesi Conkbayırı yönünde
tatbikat yapmakta idi. Gün ağarırken, Arıburnu yönünden top seslerinin gelmesi
üzerine, 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, bir çıkarma yapıldığını
anlayıp durumu Ordu Komutanına bildirir, ancak bir yanıt alamaz.
Durum çok
kritiktir. Mustafa Kemal, kıyıda çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri
olduğunu düşünerek ve geniş bir sahile yayılmış olan 27. Alayın da, ağır
kayıplar verdiği haberini alınca, düşmanın Conkbayırı-Kocaçimentepe çizgisi ve
uzantısını ele geçirmesi durumunda, onarılamayacak durumlarla karşılaşacağını
kavrar. Ordudan emir gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu
yüklenerek, 57.Alayı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirir.
Kendisi de durumu izlemek üzere
Conkbayırı’na çıktığında,, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin
çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini görür.
O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme
sırasında şöyle anlatmaktadır.
“...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin
gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin
Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu
askerlerin önüne kendim çıkarak:
-Niçin kaçıyorsunuz ? dedim.
-Efendim düşman dediler!
-Nerede?
-İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış
ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben
kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin
diye...Düşman da bu tepeye gelmiş...Demek ki düşman bana benim askerlerimden
daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma
düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa
önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephaneniz yoksa süngünüz var,dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda
Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının
yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için,
yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca,
düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”
Gerçekten de, çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı taraf ta
mevzi alıp duraklar. Böylece, 57. Alay Öncü Bölüğü'nün Conkbayırı’na yerleşmesi
için gereken süre kazanılmış olur. İşte bu an, Çanakkale Savaşları Kara
Harekatı’nın kaderini belirleyen önemli anlardan birisidir. Böylesine önemli
anda kilit rolü oynayan kişi ise, tartışmasız Mustafa Kemal’dir. Bu husus,
Çanakkale Savaşları tarihiyle uğralan Türk ve yabancı bütün uzmanlar tarafından
doğrulanıp vurgulanmaktadır.
Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa'nın izniyle, 27. Alay’dan
geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı
saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir :
“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye
kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim
olabilir.”
25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma
kademesi olan tümenin sahile çıkışı da tamamlanmıştır. Ne var ki,
27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları
sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile çekilmişler, kritik ve
endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken, Anzak Kolordusu’nun
sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve tepelerinde yerleşme olanağı
bulur. Bu tarihten başlayarak harekat, 1915’in Ağustos ayına kadar dört ay
boyunca, Conkbayırı- Kocaçimentepe-kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı
saldırı ve özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde
ve çok kanlı çarpışmalarla geçecektir. Bu çarpışmalar sırasında Türkler de,
Anzaklar da ağır kayıplar vermişlerdir. Ağustos ile birlikte ise savaş şiddetli
çarpışmalara dönüşür. Tıpkı Seddülbahir’de olduğu gibi, Anzak ordusu da taarruz
hedeflerine varamamış, çıktıkları yerlerde 3-4 km.lik bir mesafe ilerleyip,
boşaltmaya kadar da o noktada kalmışlardır.
25 Ağustos
1915’ten Ağustos sonuna kadar, Müttefikler hem Seddülbahir hemde Arıburnu’nda
başarılı olamayınca, Çanakkale Boğazı’nı, geriden sarkarak ele geçirmek amacıyla
harekete geçerler. Bu arada General Hamilton, Türk Ordusu’nun gerilerine
sarkmak ve çember içine alıp yok etmek için, Büyük ve Küçük Kemikli Burunları
arasında yeralan Suvla sahillerine çıkıp, Anafartalar’da üçüncü bir cephe
açmaya karar verir. Hedef, Conkbayırı ve Koçaçimentepe blokunu ele geçirerek
buradan ilerleyip, çanakkale Boğazı’na inerek hakim olmaktır. Bu amaçla da,
9.İngiliz Kolordusu'nu ,6-7 Ağustos gecesi karanlıktan yararlanarak bölgeye
çıkartır. Amaç, sabah gün ağarmadan von Sanders, Saros Grup Komutanına 7. ve
12. Tümenlerle süratle Anafartalar kesimine gitmesini ve karaya çıkan İngiliz
birliklerine 8 Ağustos sabahı erkenden taarruz edilmesi emrini verir.
Anafartalar Müfrezesi komutanı Yarbay Vilmer’e de, Saros’dan iki tümenin
gelişine kadar, İngilizlerin ilerleyişine engel olunmasını emreder.
Liman von Sanders,
bundan sonra, Kurmay Albay Mustafa Kemal’i, 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’de,
Anafartalar Grup Komutanlığına atar. Anafartalar Grup Komutanı Kurmay Albay
Mustafa Kemal, 9 Ağustos sabahı ,12. tümenle 9. İngiliz Kolordusuna. 7.Tümenle
de Anzak Kolordusu ile işbirliği yapmasına engel olmak amacıyla, damakçılık
Bayırı yönünde saldırıya geçer. Her iki tümenin saldırıları da başarılı olur.
İngiliz Birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk taarruzu ile şaşkına dönmüş,
ağır kayıplar verirler.
Birinci Anafartalar Muharebeleri olarak adlandırılan bu harekat
sonunda, durum değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal şöyle demiştir:
“...Gerçekte, düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle Kireçtepe-Azmak
arasında yenmiş, Tuzla Gölüne kadar takip ederek orada tesbit etmiştim
Diğer taraftan yeni
çıkan birliklerle güçlendirilen 9. İngiliz Kolordusu, Anafartalar yönünde iki
kanat harekatı daha denediyse de başarılı olamamıştır. Ancak, Türkler açısından
bu bölgede durum, savunulması güç bir konum olduğu için tehlikeli sayılırdı.
Tehlikeli durumu düzeltmek için Liman von Sanders, Kuzey Grubundaki 8 Tümeni
iki alayla takviye ederek , Anafartalar grup Komutanı Mustafa Kemal’in emrine
verir. Tümen karargahına 9-10 Ağustos gecesi gelen Grup Komutanı Mustafa Kemal,
takviyeli 8. Tümeni 10 Ağustos sabahı karanlıkta, sadece süngü kullanarak
hücuma geçirir. İngilizlere çok ağır kayıplar verdirilerek harekat başarılı
olur. Daha sonra, savunma yapılabilecek ek arazinin ele geçirilmesi üzerine,
ulaşılan bu ileri çizgide de destek ve güçlendirmeler yapılarak savunmaya
geçilir. Böylece, diğer bölgelerde olduğu gibi Anafartalar Bölgesinde de savaş,
boşaltmaya kadar , siper ve mevzi savaşına dönüşmüş olur. Diğer bir deyişle,
General Hamilton’un İkinci Planı da başarısız olmuş, hedefine ulaşmamıştır.
Çanakkale Savaşları kara harekatıyla ilgili olarak
belirtilmesi gereken önemli bir diğer nokta da şudur: tüm bu çarpışmalar ve
karşılıklı saldırılar sırasında, Türkler mertçe, dürüstçe ve kahramanca
çarpışmış, insancıl meziyetlerini ve güçlü kişiliklerini sergilemişlerdir.
İster Seddülbahir’de, ister Suvla’da ya da, Anafartalar’da olsun durum aynıdır.
rneğin Kızılhaç çadırları ve hastane gemileri, yaralı taşıyan botlar, ya da
sedyeleri hedef alan atışlar yapılmamıştır.Tepeler Türklerin elinde olmasına ve
olumlu doğa koşullarına karşın, düşmanın sürekli olarak çekindiği zehirli gaz
kullanılmamış, su kaynakları zehirlenmemiş, bu yöntemler hiçbir zaman mert ve
dürüstçe bir tutum sayılmamıştır.
MUSTAFA KEMAL Anlatıyor :
"10
Ağustos 1915. Conkbayırı'nı almak ve bütün boğaza hakim olmak için İngilizler
20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını
bekliyorlardı. Gecenin karanlığı tamamen kalkmış, tan ağarmak üzere idi. 8.
Tümen komutanı ve diğer subaylarını çağırdım.
Mutlaka düşmanı mağlup edeceğinize inanıyorum. Ancak siz acele etmeyin
evvela ben ileri gideyim. Size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep
birlikte atılırsınız dedim. Bu durumdan askerlerini de haberdar
etmelerini istedim. Hücum baskın tarzında olacaktı. Sakin adımlarla ve
süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu
Conkbayırı'nda çıt çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu.
Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstünde kaldırıp çevirdim ve birden aşağı
indirdim. Saat 04.30'da kıyametler kopmuştu İngilizler neye uğradıklarını
şaşırmıştı. Allah Allah sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri
yırtıyordu. Her taraf duman içinde ve heyecan her
yere hakim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi gülleleri büyük çukurlar açıyor her
tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin
üzerine çarptı, sarsıldım elimi göğsüme götürdüm kan akmıyordu. Olayı Yb.
Servet Bey'den başka kimse görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim. Çünkü
vurulduğumun duyulması cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde
cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında
daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel, kalbimin üzerinde aylarca
gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. Aynı gün gece yani 10 Ağustos günü
beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu Komutanı Liman von
Sanders Paşaya hatıra olarak verdim. Çok şaşırmış ve heyecanlanmıştı. Kendileri de
altın cep saatini bana hediye ettiler.
Bu hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve
Çanakkale'nin geçilmeyeceğini iyice anlamış oldular
2 Kasım 1914'te
Rus kuvvetlerinin Kars'a doğru taarruzuyla cephede savaşlar başladı. 6/9 Kasım
1914'te Ruslarla Köprüköy savaşı yapıldı. Ruslar yenilince biraz geri
çekildiler. 22 Aralık 1914'te Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın çetin kış
şartlarını rağmen Sarıkamış civarında Ruslara karşı yaptığı harekatta 3.
Ordu'ya mensup askerlerden çoğu donarak şehit oldu. 60.000 şehit verildi.
1915 yılı baharında Ermenilerle birleşerek güçlenen Rus
birliklerinin taarruzu başarılı oldu. Ruslar, Van ve Malazgirt'i aldılar 22
Temmuzda başlayan karşı taarruzla Van ve Malazgirt 25/26 Temmuz 1915'te
kurtarıldı.
1916 yılında Grandük Nikolas, Rus kuvvetlerinin başkomutanı olunca,
Ruslar Kafkasya'daki kuvvetlerini artırarak taarruza geçtiler. 16 Şubat 1916'da
Erzurum düştü. Trabzon'a da bir kolorduyla ilerlediler. 3. Ordu,
Kemah-Refahiye-Tirebolu hattına çekildi. Mart 1916'da Bitlis, Muş, Van, Hakkari
de Ruslar tarafından işgal edildi. Hükümet, Çanakkale Bölgesinde bulunan 2.
Ordu'yu Kazım Karabekir komutanlığında doğu cephesine kaydırdı. 10 Mart 1916'da
atama emrini alan Mustafa Kemal, Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılan 16.
Kolordu'nun komutanı olarak, 15 Mart 1916'da Doğu Cephesinde göreve başladı.
7/8 ağustos 1916'da Muş ve Bitlis Ruslardan kurtarıldı. Yıl sonuna kadar
Ruslarla savaşa devam edildi.
1917 yılında Rusya'da iç karışıklıklar başladı. Ekim 1917'de
Bolşevikler devrimle yönetime el koydu. Yıl boyunca Rus birlikleri işgal
ettikleri topraklardan çekildiler. 18 Aralık 1917'de Ruslarla Erzincan Mütarekesi
yapıldı. Mütarekeden sonra Rus kuvvetleri Doğu Anadolu'yu tamamen terk etti.
1917 kışı, hem Türkler hem de Ruslar için güç şartlarda geçti. Soğuk ve
hastalıklar sebebiyle iki tarafta ağır kayıplar verdi. Daha sonra 3 Mart
1918'de Brest Litovsk anlaşamsı yapılarak Kars, Ardahan ve Batum'un Osmanlı
İmparatorluğu'na bırakılması saptandı.
Rus birliklerinin geri çekilmesi üzerine, savaş sırasında kurulmuş bulunan Ermeni taburları Türk halkına saldırdı. 3. Ordu Ermeni çeteleriyle savaşmak zorunda kaldı. Ermeni kuvvetleri bozguna uğratılarak Nisan 1918 sonuna kadar, Kars, Ardahan, Batum kurtarıldı ve Gümrü'ye girildi.
İngilizler 1914
yılı Aralık ayında Türk dostu saydıkları Hidiv Abbas Hilmi Paşa'yı yönetimden
uzaklaştırarak, Mısır ve Süveyş Kanalı'na tamamen egemen oldular. Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Komutanı Cemal
Paşa'nın, 14 Ocak 1915'te 14.000 deveyle iki koldan Süveyş Kanalı'na yaptığı
harekat (1.Kanal Savaşı) başarılı olamadı. 4 Şubat 1915'te Birüsseba-Gazze'ye
geri dönüldü. 1916 yılında Süveyş
Kanalı'nı almak için 2. Kanal Harekatı yapılırken, Mekke Şerifi Hüseyin
İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı Devletine karşı ayaklandı. Ayaklanmanın
bastırılması için 4. Ordu'dan bir kısım birlikler Hicaz'a gönderildi. Ordunun
geri kalan kısmıysa, Gazze-Şeria-Birüsseba hattında savunmaya çekildi. 1917
baharında İngilizler, Gazze'ye saldırdı. 1. ve 2. Gazze Savaşları yapıldı.
İngilizler Türklerin kahramanca savunması karşısında çekilmek zorunda kaldılar.
Takviyelerini artırmaya başlayan İngilizlerin Filistin Cephesinde toplanmaları
üzerine, Cemal Paşa'nın uyarısıyla Yıldırım Ordularının Irak cephesinde
kullanılmasından vazgeçilerek Filistin ve Suriye'de kullanılması
kararlaştırıldı. Aynı yıl 7. Ordu Komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa,
Yıldırım Ordular Komutanı General Falkenhayn ile anlaşamadı. Harbin yönetimini
tenkit eden iki rapor yazarak 6 Ekim 1917'de komutanlıktan istifa etti. Savaş
hazırlıklarını tamamlayan İngilizler, 24 Ekim 1917'de 138.000 askerle taarruza
başladılar. Birüsseba-Gazze Savaşı'nı kazandılar. 9 Kasım 1917'de Kudüs
düştü. General Allenby komutasındaki
İngiliz kuvvetlerinin Mart 1918 başı ile 18 Mayıs arasındaki Telazur, 1. ve 2.
Salt-Amman taarruzları başarıyla durduruldu. 1918 yılında Falkenhayn'ın yerine
Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'na General Liman von Sanders atandı. 7. Ordu
Komutanlığına Mustafa Kemal Paşa yeniden döndü. Yığınaklarını artıran ve
mevcudu 460.000'e yükselen İngiliz ordusunun 19 Eylül 1918'de Filistin'de başlattığı
taarruz hızla gelişti ve Filistin tamamen İngilizlerin eline geçti.
Yıldırım Ordular Komutanı, Halep'te savunma düzeni kurma görevini Mustafa Kemal Paşa'ya bırakıp, Adana'ya gitti. Mustafa Kemal bir yandan İngilizlerle, diğer yandan Arap silahlı çeteleriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Halep'in kuzeyinde bir savunma hattı kurup İngilizler'i durdurmayı başardı. 31 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nden bir gün sonra Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'na atandı.
TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI
Yunanlılar,
Bursa ve Uşak mıntıkalarından Eskişehir ve Afyon istikametlerinde 6 Ocak
1921'de ileri harekata geçtiler. Yunan harekatı üç koldan ilerleyerek İnönü
önünde birleşiyordu. Yunanlılar, 3 günlük yürüyüşten sonra 9 Ocak günü İnönü
mevzilerinin önüne gelmişlerdi. Asıl savaş 10 Ocak günü sabah saat 6.30'da
Yunanlıların taarruza geçmesi ile başladı. Saldırısı kırılan düşmana karşı
savaş 10 Ocak 1921'de kazanıldı.
Savaşın İnönü bölgesinde yapılması bir tesadüf değildi. İnönü
savaşlarının zamanını Yunanlılar, fakat savaş alanını Türkler seçmişlerdi. Türk
ordusunun savunma planına göre, Bursa ve Kocaeli yönünden gelecek bir düşman
taarruzu İnönü'de karşılanacaktı. 11 Ocak 1921'de o güne kadar fazla kayıp
vermiş ve çok hırpalanmış olan düşman, daha fazla ilerlemeye kendisinde kudret
göremeyerek, tekrar Bursa civarındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldı.
Böylece dinamik bir sevk ve idare sistemiyle düşmanın iki misli kuvvetlerine
karşı, zayıf kuvvetlerle yoğun bir savunma yapılmış ve düşman ordusu üç gün
içinde yenilerek geri çekilmeye mecbur bırakılmıştır. I. İnönü Zaferi sonunda Albay İsmet Bey,1 Mart 1921'de
generalliğe yükseltildi. Kazanılan bu zaferin tarihi önemi, Batı Cephesi'nde
kazanılan ilk zafer oluşu ve Sevr tatbikçilerine milli teşkilatın ne demek
olduğunu göstermesidir. I. İnönü Savaşıyla Kuva-yı Milliye devri son bulmuş,
Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin ve ordusunun içerde ve dışarıda itibarı
birden yükselmiş, ordunun ve Meclis'in otoritesi artmıştır. II. İNÖNÜ SAVAŞI Londra Konferansı'nın bir sonuç vermemesi, Sevr projesini
uygulamak için İtilaf Devletlerini yeni bir çabaya yöneltmiş ve bu amaçla Yunan
işgal ordusunu savaşa teşvik etmişlerdi. Bundan faydalanan Yunanlılar, 23 Mart
1921'de Bursa'dan İnönü istikametine ilerlemeye başladılar. Türk ordusunun
yüksek azim ve imanla savaşması, 31 Mart 1921 akşamına kadar süren kanlı
çarpışmalar sonunda düşmanı İnönü'de ikinci defa perişan etti. Yaptıkları iki
saldırının da püskürtülmesi üzerine Yunan kuvvetleri, 31 Mart gecesinden
itibaren çıkış mevzilerine çekilmeye başladılar, çekilen düşman, süvari
birliklerimizle izlenmiş ve düşmana çekilirken de kayıplar verdirilmiştir. Fevzi Paşanın (Çakmak) Mecliste bu savaştan
bahsederken söylediklerinden anlaşıldığına göre, Yunan ordusunun amacı mutlaka
yenmekti. Başkumandanları Papulas, bu sebeple Karaköy'e gelmiş ve alaylarını
bizzat birbiri ardınca savaşa sokmuştur. Düşman bir taraftan kesin olarak Türk
ordusunu yenmek ve dört beş günde Eskişehir'e, bir ayda da Ankara'ya gelerek
Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek amacındaydı. Düşmanın hareketlerinden amacını
anlayan kumandanlık, lazım gelen önlemleri almıştı. İsmet Paşa bir taraftan da
düşmana umduğu yerde değil, bizim istediğimiz yerde savaşı yaptırmak suretiyle,
düşmanın savaş planını başarısızlığa uğratmıştır. Milli Kurtuluş Savaşı'nda bu
zafer, Mustafa Kemal'in güzel ifadesiyle, milletin "maküs talihini"
(tersine dönmüş talihini) de yenen bir zafer olmuş
SAKARYA SAVAŞI
İnönü'de ikinci
kez yenilen Yunanlılar, ordularını güçlendirmek amacıyla kuvvetlerini
artırmışlardı. Türk Ordusu ise henüz hazırlıklarını tamamlayamamış, yurdun
bütün kaynaklarından faydalanma imkanını bulamamıştı. Ancak II. İnönü
Savaşından sonra, Güney Cephesi kaldırılmış, Güney ve Batı cepheleri
birleştirilmişti. Böylece Batı Cephesinde daha fazla kuvvet toplamak imkanı
sağlanmıştı. Yunanlılar, 10 Temmuz
1921'de iki ayrı cepheden taarruza geçerek Türk Ordusunu yok etmek istediler.
Desteklenmiş kuvvetleriyle güçlü bir şekilde ilerlemeyi başardılar. Türk
Ordusu, zor durumdan kendisini kurtarmak amacıyla Eskişehir'e kadar çekildi.
Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz 1921'de Batı Cephesi karargahına geldi ve durumu
yakından görüp inceledi. Ordunun düzenlenip kuvvetlendirilmesi için,
Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü. Bunun üzerine, Türk
Ordusu, 25 Temmuz 1921'de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya'nın doğusuna
çekildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi
orduları Sakarya'nın doğusuna çekilmekle askeri bakımdan büyük bir avantaj elde
etti. Türk kuvvetleri için zor olsa da, Yunanlılar için daha zor olan bir durum
oluşturuldu. Böylece, Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının tehdidinden
kurtarılmış, Sakarya'nın doğusunda yeniden düzenlenerek savunma gücü
artırılmıştı. Yunanlılar ise mevzilerini genişletmişler, ulaştırma şartları zor
bir arazide ilerlemek ve ikmal yapmak zorunda kalmışlardı. Sakarya gerisine çekilme, halkın maneviyatı
üzerinde ciddi bir sarsıntı oluşturmuştu ve Meclis'te de bunun belirtileri
ortaya çıkmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifleri; "Ordu nereye gidiyor,
millet nereye götürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu vardır, o
nerededir? Bu çok acı veren durumun ve yürekler acısı görünümün gerçek
sorumlusunu ordunun başında görmek isterdik" diyerek Mustafa Kemal Paşaya
dil uzatmaya başladılar. Büyük Millet Meclisi'nde ve dışarıda son çare ve son
tedbir olarak Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesinde fayda umulduğu
yolunda bir kanaat oluştu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921'de
Büyük Millet Meclisi'ne verdiği bir önerge ile Başkumandanlığı kabul ettiğini
bildirdi ve ancak Meclis'in elindeki yetkileri de fiilen kullanmayı talep etti.
Bu önerge üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifleri, kendisine Başkomutan
ünvanını ve Meclis'in yetkilerini kullanmak hakkını önce vermek istemediler.
Ancak ünvan ve yetki, 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla tanındı. Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921'de
Polatlı'daki Cephe Karargahına giderek ordunun başına geçti. Cephede teftiş
yaparken, attan düşerek birkaç kaburga kemiği kırıldı. Savaşı cephede yaralı ve
kaburga kemiği sarılı bir şekilde idare etmek zorunda kaldı. 23 Ağustos'ta düşman ordusu ciddi olarak
cephemize taarruz etti. Ordumuz. 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan eden
meydan muharebesinde, düşmanın üstün kuvvetlerini ilk önce yıpratarak, taarruza
devam etmekten yoksun bir hale getirdi. 23 Ağustos'tan 13 Eylül'e kadar gece
gündüz aralıksız yirmi iki gün devam eden bu kanlı savaştan sonra, düşman
ordusu mağlup ve perişan bir şekilde cepheyi terketti. Sakarya Meydan Savaşı sonucu, askeri harekat
yön değiştirmiştir. Sakarya, geri çekilme ve gerilemenin durdurulduğu ileri
gidişin başladığı noktayı oluşturmuştur. Sakarya Zaferi, bütün memlekette
günlerce süren coşkun sevinç gösterilerine ve heyecanlı kutlamalara vesile
oldu. Meclis, 19 Eylül 1921'de kabul edilen bir kanunla, Türk Milletinin bir
şükranı olarak Mustafa Kemal Paşa'ya Mareşallık rütbesi ve Gazilik ünvanını
verdi. Sakarya Zaferi, dış
ilişkilerimizde durumumuzun düzeltilmesine ve itibarımızın artmasına yardımcı
oldu. 9 Haziran 1921'den beri Ankara'da Fransız temsilcisi Franklin Bouillon'la
görüşmeler yapılmaktaydı. Bu görüşmeler, Sakarya zaferinden sonra, 20 Ekim
1921'de Ankara'da olumlu bir şekilde sonuçlanarak, Ankara İtilafnamesi adıyla
tarihe geçen bir antlaşmayla noktalandı. Sakarya zaferi, askerlik ve politika
bakımından da Kurtuluş Mücadelemizin önemli bir merhalesi oldu. Yunan ordusunun
taarruz kabiliyeti kırıldı.
BÜYÜK TAARRUZ
VE BAŞKOMUTANLIK MEYDAN
MUHAREBESİ
Sakarya
Savaşı'ndan sonra, kamuoyunda ve TBMM'nde taarruz için sabırsızlık baş
göstermişti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1922'de Büyük Millet Meclisi'nin gizli
bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara açıklamalar yapmıştı. "Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu
taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha
zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç
taarruz etmemekten çok daha kötüdür" diyerek bir taraftan zihinlerdeki
şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken, diğer taraftan da orduyu son zaferi
sağlayacak bir taarruz için hazırlıyordu. Haziran 1922 ortalarında, Başkomutan
Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçmek kararını almıştı. Asıl amaç, yok edici
bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde
vurmaktı. Mustafa Kemal Paşa, ordu birlikleri arasında bir futbol maçı organize
edilmesi bahanesiyle ordu komutanlarını Akşehir'e davet etti. Böylece
Yunanlıların ve İşgal Devletlerinin dikkatleri çekilmeyecekti. 28 Temmuz
gecesini, komutanlarla genel taarruz hakkında konuşarak geçirdi ve gereken
direktifleri verdi. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra 20 Ağustos 1922'de Ankara'dan
Akşehir'e giderek, 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini
verdi. Çok gizli bir şekilde yürütülen bu olayları kamuoyundan saklamak
maksadıyla, 21 Ağustos'da Çankaya köşkünde bir çay daveti verileceği gazete ve
ajanslara bildirilmişti. 26 Ağustos
sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi
Paşa(Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte muharebeyi
idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı. Büyük taarruz burada başladı.
Topçuların sabah saat 4:30'da taciz ateşi ile başlayan harekat, saat 5:00'de
önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etti. Piyadelerimiz, Sabah 6:00'da
Tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşarak, tel örgüleri aşıp, Yunan askerini
süngü hücumu ile temizledikten sonra, Tınaztepe'yi ele geçirdiler. Bundan
sonra, saat 9:00'da Belentepe, daha sonra Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlendi.
Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1. Ordu Birlikleri, Büyük
Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar onbeş kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci
hat mevzilerini ele geçird. 5. Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma
kollarına başarılı taarruzlarda bulundu. 2. Ordu da cephede tespit görevini
aksatmadan sürdürdü. 26 Ağustos günü
Türk Ordusunun Büyük Taarruz'u, Genelkurmay Başkanlığı'nca TBMM'ne bildirildi.
Bu haber Meclis'i coşturdu ve heyecanlı gösterilere vesile oldu. 27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken, Türk
Ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçti. Bu taarruzlar çoğunlukla süngü
hücumlarıyla ve insan üstü çabalarla gerçekleştirildi. 27 Ağustos saat
18:00'de, Afyon 8. Tümen tarafından kurtarıldı. Afyon kurtuluşun şanlı ve
şerefli müjdesi olmuştu. Başkomutanlık karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı
karargahı Afyon'a taşındı. 28 Ağustos
Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri, başarılı geçen taarruz harekatı ile
düşmanın 5. Tümeninin çevrilmesi ile sonuçlandı. 29 Ağustos gecesi durum
değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle
sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve
düşmanı çarpışmaya zorlayarak, tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar
aldılar. Karar süratli ve düzenli bir şekilde gerçekleştirildi. 30 Ağustos 1922
Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı.
Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize Başkomutan Meydan Muharebesi
olarak geçmiştir. 30 Ağustos 1922
Başkomutan Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört
taraftan sarılarak, Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları
arasında bizzat idare ettiği savaşta tamamen yok edilmiş veya esir edilmişti.
Böylece tasarlanan kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan
tam başarı ile uygulanmıştı. 30 Ağustos 1922'nin gurur verici zaferi ile
Mustafa Kemal, kaçabilen düşmanın takip edilmesini ve üç koldan Ege'ye doğru
ilerlemesini uygun buldu. "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri"
diyerek, tarihi emrini 1 Eylül 1922'de verdi. Yunanlılar, İzmir'e doğru
kaçmaktaydı. Başta Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis olmak üzere çok sayıda esir
ele geçirilmişti. Ordumuz bu
muharebede, on beş günde 400 kilometre katederek, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e
girdi. Sabuncu Bel'den geçen 2. Süvari Tümeni, Mersinli yolu ile İzmir'e doğru
akarken, bunun solunda 1. Tümen de Kadife Kale'ye doğru yürüyordu. Bu Tümenin
2. Alayı Tuzluoğlu Fabrikası'ndan geçerek Kordonboyu'na ulaştı. Yüzbaşı Şeref
Bey Hükümet Konağına, 5. Süvari Tümenimizin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık
dairesine, 4. Alay Komutanı Reşat Bey de Kadife Kale'ye bayrağımızı çektiler. İzmir'de askerlerimiz coşku içinde
karşılandılar ve çiçek yağmuruna tutuldular. Süvarilerimizin Kordon boyundan
geçişi çok görkemli idi. Kurtuluş zaferinin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal
Paşa, İzmir'in kurtuluşunu Belkahve'den seyretti. Türk Ordusunun, 400 kilometrelik
bir mesafeyi savaşarak katedip İzmir'e ulaşması içerde ve dışarda hayret ve
takdir uyandırdı. Büyük Türk zaferi
karşısında endişeye düşen ve o anda da İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını işgal
altında bulunduran İtilaf Devletleri, savaşı durdurmayı ve Türklerin haklı
isteklerini yerine getirmeyi kendi çıkarlarına uygun buldular. Lord Kinross'a
göre,"İngiltere, ciddi bir krizle karşı karşıya bulunduğunu anlamaya
başlıyor. Halk, Türklerle yeni bir savaştan korkuyordu". 11 Ekim 1922'de
imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla, silahlı çatışma durdurulduğu gibi,
Edirne dahil Trakya'nın da Türkiye'ye bırakılacağı ve bir ay içerisinde
Yunanlılar tarafından boşaltılacağı kabul edildi. Anadolu'da Yunan politikasını
yürüten İngiltere Başbakanı Lloyd George, bu gelişmeler üzerine istifa etti.