KURTULUŞ SAVAŞI
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girdikten
sonra, İtilaf Devletleri yaptıkları gizli anlaşmalarla Osmanlı İmparatorluğunu
aralarında paylaştılar. Osmanlı Devletinin müttefiki Almanya savaşta yenilince
Osmanlı Devleti de yenilmiş sayıldı ve
Mondros mütarekesini imzalayarak savaştan çekildi.
Mondros ateşkesi imzalanınca İtilaf Devletleri, daha
önce yaptıkları anlaşmalara göre Anadolu'yu işgale başladılar. Adana ve
dolayları Fransızlar; İzmir, Eskişehir, Samsun, Merzifon ve Bartın ile güneyde
Musul, Urfa, Maraş, Gaziantep, İngilizler tarafından işgal edildi. İtalyanlarda
Antalya, Konya ve Söke çevresine yerleştiler.
İzmir'in işgali
Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru (1917) ve
Yunanlılar da İtilaf Devletlerinin tarafına geçmiş ve onlarla birlikte
savaşmışlardı. Türkler yenilmiş duruma düşüp de toprakları pay edilmeğe
başlanınca, Yunanlılar savaştaki hizmetlerine mukabil İzmir ve civarını
istediler. Yunanlıların ve İtilaf Devletlerinin, Türk topraklarını işgali
Vilson (Wilson)un: "Bir toprak üzerinde yaşayan insanlar kendi düşünce ve
isteğine göre bir idare şekli kabul edecektir" prensibine uymuyordu.
İtilaf Devletleri, Yunan Başbakanı Venizelos'a verdikleri sözü yerine getirmek
için İzmir'in işgalini haklı gösterecek sebepler aramağa çalıştılar. Venizelos,
Aydın Hıristiyanlarının tehlikede olduklarını, Türkler tarafından yok
edileceklerini ileri sürerek yardım istedi. O sırada diğer devletler ordularını
terhis etmişlerdi. Paris'te kurulan "Meclisi Ali" kendileri adına,
Yunan ordusunun bu işi çözmesini düşündü ve İzmir'in işgaline karar verdi.
Azınlıkların Çalışması
Uzun yüzyıllar Türk toplumu içinde hür ve rahat
yaşamış olan azınlıklar, yer yer gizli cemiyetler kurmuşlardı. Bunların gayesi
asayişi bozarak, mütarekenin 7'nci maddesinin uygulanması için bahaneler
yaratıp hak kazanmak ve Avrupa Devletlerinin müdahalelerini sağlayarak
yurdumuzun çeşitli bölgelerini kolayca işgal etmekti.
a)Mavri Mira Cemiyeti
b)Pontus Rum Cemiyet
c)Hınçak Komitas
Milli Varlığa Düşman Cemiyetler:
c)Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti
b)Teali-i İslam Cemiyet
c)İngiliz Muhipleri Cemiyeti
Bir kısım aydınlar da Amerika mandasını
istiyorlardı. Bunlardan başka memleketin hemen her yerinde Hürriyet ve İtilaf,
Sulh ve Selamet Cemiyetleri vardı.
Milli Cemiyetlerin Kurulması
İstanbul Hükümeti, Türk davasını ele alıp yürütecek
durumda değildi. Bütün bu felaketlere karşı kayıtsız, duygusuz bir seyirci
durumunda kalmıştı. Bu koşullar altında örgütsüz, başsız Türk Milleti, kurtuluş
görevinin kendisine düştüğünü anladı, bizzat çalışmağa karar verdi. Yurtsever
Türk evlatları yer yer milli duygulara dayanan cemiyetler kurdular:
a)Trakya-Paşaeli Cemiyeti
b)Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
c)Trabzon ve Havalisi Ademi Merkeziyet
Cemiyetd)İzmir Reddi İlhak Cemiyeti:
İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceği
duyulunca İzmirli vatanseverler bu cemiyeti kurarak İzmir'in işgaline engel
olmak istediler.
1-İngiliz himayesini isteyenler
2-Amerikan mandasını isteyenler
Bağımsız yeni bir Türk devletinin kurulması için
verilecek tek karar, Türkün vatanına, Türkün bağımsızlığına saldıranlar kim
olursa olsun, bütün milletçe hazırlanıp direnmektir. Bu mücadelenin parolası Ya
istiklal, ya ölüm'dür.
İstiklal Savaşının Esası
Türk İstiklal Savaşı, yeni ve tamamen bağımsız bir
Türk Devleti kurmak için girişilen, çok yönlü, milli bir mücadelenin bütünüdür.
İstiklal Savaşı vatanın yalnız düşmandan kurtulması için yapılmış askeri ve
siyasi bir hareket değildir. Aynı zamanda Türk devriminin bir safhasıdır. Bunu
şöyle hulasa edebiliriz:
1-Memleketin yabancı işgal ve istilasından
kurtarılması.
2-Saltanatın kaldırılmasıyla, milli egemenliğe
dayanan hür ve bağımsız bir devletin kurulması,
3-Hilafetin kaldırılması, laikliğin kabulü.
4-Milli egemenlik ve laiklik esaslarına göre kurulan
bu devletin çağdaş Batı medeniyeti seviyesine ulaştırılması.
5-Türk kültürünün yabancı tesirden kurtulması, milli
kültürün geliştirilmesi.
6-Osmanlı Devletindeki ekonomik bağımlılığın yeni
Türk Devletine bulaştırılmaması.
İstiklal Savaşını dört kısımda tetkik edebiliriz
1.Milli Birliğin Mustafa Kemal tarafından kurulması,
2.Osmanlı Hükümeti ve iç ayaklanmalarla mücadele,
3.Dış düşmanlarla mücadele,
4.Devrimler.
Milli Birliği Mustafa Kemal Tarafından Kurulması
Bu mücadelede Mustafa Kemal'in dayandığı tek kuvvet
kaynağı kahraman ve asil Türk ruhu idi. Mustafa Kemal bu hususu şöyle ifade
etmiştir:
Ben 1919 yılının Mayıs'ında Samsun'a çıktığım gün
elimde maddi hiç bir kuvvet yoktu. Yalnız Türk milletinin asaletinden doğan ve
benim vicdanımı dolduran yüksek manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal
kuvvete, Türk milletine güvenerek işe başladım.
Mustafa Kemal Samsun'a çıkar çıkmaz milli kuruluşlar
ve ordu komutanları ile ilgi kurarak kurtuluş davamız için düşündüklerini
uygulamağa başladı. Samsun'dan Amasya'ya geçen Mustafa Kemal "Vatanın
bütünlüğünü ve istiklalin kurtarılması" için milleti birlikte çalışmağa
davet eden, Amasya genelgesini yayınladı. (22 Haziran 1919)
Amasya Genelgesinin Maddeleri:
1.Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali
tehlikededir.
2.Merkezi Hükümet, üzerine aldığı yetkileri hakkıyla
kullanamamaktadır. Bu hal milletimizin hiçe sayılması sonucuna veriyor.
3.Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı
kurtaracaktır.
4.Duruma çare bulmak, milletin hak isteyen sesini
dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir milli heyetin
kurulması gereklidir.
5.Anadolu'nun her suretle en emin yeri olan Sivas'ta
milli bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.
6.Her ilden milletin güvenini kazanmış üç delegenin
hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7.Her ihtimale karşı keyfiyetin milli bir sır
halinde tutulması gereklidir.
Amasya genelgesi İstiklal Savaşına bir başlangıç ve
milli egemenlik yolunda atılmış ilk adımdır. Mustafa Kemal bütün komutan ve
valilere gönderdiği diğer bir genelge ile de, milletin içinde bulunduğu feci
durumu anlatarak, halkı mitingler yapmağa ve işgal olayını protesto etmeğe
devam etti.
Milli Kongreler:
A-Erzurum Kongresi (23 Temmuz 1919)
Kongrede alınan kararlar şunlardır:
1.Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür; vatanın
çeşitli parçaları birbirinden ayrılamaz.
2.Yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı
Hükümetinin dağılışı halinde, millet hep birlikte savunacak ve direnecektir.
3.Vatanın istiklalini korumağa Merkezi Hükümet
muktedir olmadığı takdirde, gayeye ulaşmak için bir geçici hükümet
kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri, milli kongre tarafından seçilecektir. Kongre
toplantı halinde değilse, seçimi Heyeti Temsiliye yapacaktır.
4.Kuvayı Milliyeyi etken ve milli iradeyi egemen
tutmak esastır.
5.Hıristiyan ahaliye siyasi egemenlik ve sosyal
dengeyi bozan haklar verilemez.
6.Manda ve himaye kabul olunamaz.
7.Milli Meclisin derhal toplanması ve hükümet
işlerinin meclisin denetlenmesine konulmasını sağlamak için çalışılacaktır.
Kongre bir Temsil Heyeti seçerek dağıldı. Bu heyetin
vazifesi, kongrede alınan kararları gerçekleştirmekti. Temsil Heyeti
Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Kongre sonunda Mustafa Kemal şu sözleri
söylemiştir: Tarih kongremizi, ender ve büyük bir eser olarak kabul edecektir.
B-Sivas Kongresi (4 Eylül 1919):
Alınan önemli kararlar şunlardır:
1.Anadolu'da ve Rumeli'de kurulmuş olan bütün
Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
adını aldı.
2.Memleketi, içinde bulunduğu halden kurtarmak için
derhal Milli Meclisin toplanması lazımdır. Milletin mukadderatı bu meclisin
denetlemesine bırakılacaktır.
O sırada bazı delegeler, içinde bulunduğumuz
durumdan yalnız kendi gücümüzle kurtulacağımızdan şüphe ederek, Amerika
Mandasının kabulünü istediler. Uzun tartışmalardan sonra manda fikri
reddedildi.
Misakı Milli
1-30 Ekim 1918'de ateşkes imzalandığı vakit Osmanlı
Devletinin, düşman ordularının istilası altında bulunan ve Arapların çokluk
teşkil ettikleri toprakların mukadderatı halkın özgürce verecekleri oya göre
tespit edilecektir. Osmanlı-İslam çoğunluğu ile meskun bulunan kısımların genel
topluluğu hiç bir nedenle ayrılık kabul etmez bir bütündür.
2-Halkın oyu ile Anavatana katılmış olan Elviyei
Selase (Kars, Ardahan, Artvin) için icap ederse tekrar halkın serbest olarak
oyuna müracaat edilmesini kabul ederiz.
3-Türkiye sulhüne bırakılan Batı Trakya'nın hukuki
durumunun saptanması da yerli halkın tam bağımsızlık içinde özgürce verecekleri
oya uyularak yapılmalıdır.
4-Osmanlı Hükümeti'nin merkezi olan İstanbul şehri
ile Marmara Denizi'nin güveni her türlü tehlikeden korunmalıdır.
5-İtilaf Devletleri ile kararlaştırılan esaslar
içinde azınlıkların hakları gibi, Müslüman ahalinin de aynı haklardan
faydalanmaları sağlanmalıdır.
6-Milli ve ekonomik gelişmemiz için, siyasi, adli,
mali gelişmelerimize engel olacak kayıtlar istemiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Açılması
23 Nisan 1920 Cuma günü, Meclisin en yaşlı üyesi
olan Sinop Mebusu Şerif Bey Meclisi Başkanlığına getirilmiş, böylece Türkiye
Büyük Millet Meclisi açılarak vazifesine başlamıştı.
Mustafa Kemal, Meclise Ankara Milletvekili olarak
katıldı. Mecliste ilk sözü alarak Mondros Ateşkes'inden o güne kadar, Türk
Milletinin geçirdiği mücadele safhalarını anlatarak demiştir ki:
"Hayat demek mücadele, müsademe demektir.
Hayatta muvaffakiyet, mutlaka mücadelede muvaffakiyetle mümkündür. Bu da manen
ve maddeten kuvvete, kudrete istinat eden bir keyfiyettir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başkanlığına Mustafa
Kemal'i seçti (24 Nisan 1920). Mustafa Kemal'in Başkanlığında ilk Bakanlar
Kurulu kuruldu (3 Mayıs 1920). Bu hükümete; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümeti denildi.
İlk Anayasa 20 Ocak 1921'de kabul edildi. Bu kanunun
önemli bazı maddeleri şunlardır:
1-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
2-Kanun yapmak ve kanunu yürütmek yetkisi, milletin
tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde toplanır.
3-Türkiye Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından idare olunur.
4-Meclis Başkanı, İcra Vekillerinin de başkanıdır.
Büyük Millet Meclisi Hükümetine Karşı Ayaklanmalar
A.Anzavur Ayaklanması
B-Düzce, Hendek, Adapazarı Ayaklanması
C-Afyonkarahisar ve Konya Ayaklanması
D-Milli Aşireti Ayaklanması
Milli Cephelerin Kurulması
1-Batı Cephesi (Yunanlılara karşı).
2-Güney Cephesi (Fransızlara karşı).
3-Doğu Cephesi (Ermenilere karşı).
Bu cephelerdeki ilk direnme, hareketi, düzenli bir
ordunun karşı koyması değildir. Anadolu işgalinin başladığı ilk günlerde
memleket birlikten yoksundu. Yeni bir savaş felâketinden henüz çıkmış yorgun ve
bitkin bir durumda idi. Osmanlı Hükümeti ateşkes koşullarına uyarak, orduyu
terhis etmekte ve gelen düşmanlara karşı direnme değil, teslim olmak
düşüncesinde idi. Bu nedenle ilk cepheler, halk tarafından organize edilmiş
milis kuvvetleri ile Osmanlı ordusunun arta ka,an bazı birlikleri tarafından
kurulmuştu.
İlk Cepheler
-Batı Anadolu Cepheleri :
Yunanlılar 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıktıktan sonra
Batı Anadolu'da ilerlemeğe başladılar. Bu ilerleyişi durdurmak için kurulan
cepheler şunlardır :
Ayvalık Cephesi, Soma Cephesi, demiş Cephesi,
Salihli, Akhisar ve Aydın Cepheleri.
Bu cephelerde üstün düşman kuvvetlerine karşı milis kuvvetleri,
giriştikleri çete savaşları ve anî baskınlarla düşmanı bir .hayli hırpaladılar.
B-Güney Cephesi :
Anadolu'nun güney bölgesi evvelâ İngiliz işgali
altında bulunuyordu. Sonradan İngilizlerin çekilmesi üzerine, Adana, Maraş,
Antep ve Urfa havalisini Fransızlar işgal etmişlerdi. İşgal karşısında
ayaklanan halkın fedakârlığı sayesinde bu bölgede de cepheler kurulmuş ve
savaşlar. başlamıştır.
Güney Cephesinde düzenli kuvvetler yoktu. Bu nedenle
cepheyi millî kuvvetler savunmuştur. Yapılan kanlı ve çetin çarpışmalar
sonucunda Fransızlar Adana, Maraş ve Urfa'yı bırakmak zorunda kaldılar. Pek
ilkel silâhlarla çarpışmak zorunda kalan bu kuvvetlerin dayandığı tek kuvvet
bağımsızlık ve vatan sevgisiydi.
Şehirlerini on ay kahramanca savunan Antepliler,
maddî olanaksızlıklar yüzünden şehri teslim etmek zorunda kaldılar. Antep
halkının gösterdiği bu cesaret ve fedakârlığı takdir eden Türkiye Büyük Millet
Meclisi 6 Şubat 1921 tarihindeki toplantısında Antep'e "Gazi"lik ünvanını
verdi. Fransızlarla yapılan İtilafnamesiyle Antep yine Türklere teslim edildi.
Milli Ordunun Kuruluşu
Mondros Ateşkes'inden sonra ordu terhis edilmiş,
silâh ve cephanesi İtilâf Devletlerinin kontrolü altında depolara konmuş
bulunuyordu. Halbuki modern silâhlarla donatılmış düşmanla çarpışabilmek için,
aynı kuvvette bir Türk Ordusunun kurulması gerekliydi. Her ne kadar cephelerde
milis kuvvetler düşmanlarla temasa geçmişse de, kesin bir sonuç alabilmek için
millî bir ordunun kurulması ve bir elden idare edi1mesi zorunlu idi. Bu zor
unluk dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, millî kuvvetleri
disiplin altına alarak düzenli. bir Türk ordusunun kurulmasına karar verdi.
Yalnız silâh ve cephane temininde güçlük çekiyordu. İtilâf Devletleri,
Türklerin faydalanmasına engel olmak maksadiyle bütün silâhları İstanbul'da
toplamıştı.
Fakat bu silâhlar, birer kahramanlık menkıbesi
teşkil edecek şekilde İstanbul'dan kaçırılarak, Türk Ordusunun bunlardan
faydalanması sağlanmıştır. Silâhların kaçırılması olayı., millî mücadelemizin
ayrı bir bölümüdür. Bu olayın, Türk milletinin yurdu ve bağımsızlığı için
yaptığı hizmetleri göstermesi bakımından ayrı bir değeri vardır.
Doğu Cephesinde Ermenilerle Savaş
Rusya'da 1915'de çıkan ihtilâl Çarlık rejimine son
verdi. Çarlığın yıkılması üzerine Kafkasya'nın güneyinde Eriven, Gümrü, Kars
çevresinde bir "Ermeni Devleti" kurulmuştu. Ermeni Devletinin başına
Türk düşmanı olan "Taşnak Partisi" geçmişti. Ermeniler, Türkiye'nin
içinde bulunduğu güç durumdan faydalanarak, büyük bir Ermenistan kurmak
istiyorlardı. Mondros Ateşkesi'nden sonra, İtilâf Devletlerinden yardım gören
Ermeniler sınır boylarında bulunan Türkleri kütle halinde öldürmeğe başladılar.
1920 yılında da Ermeni zulmü dayanılmaz bir hale gelmişti. Büyük Millet Meclisi
Hükümeti Doğu bölgesinde seferberlik ilân etti. Meclis Başkanı Mustafa Kemal,
15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'yı Doğu Cephesi Komutanlığına atadı.
Ermeniler, 18 Haziran 1920 tarihinde saldırıya
geçerek Oltu çevresini istilâ ettiler. Buna karşılık 28 Eylülde saldırıya geçen
Türk Ordusu zaferler kazandı. 30 Ekim'de Kars; 7 Kasımda da Gümrü işgal edildi.
Ermenilerin barış istemeleri üzerine görüşmeler başladı. 3 Aralık 1920
tarihinde Gümrü Antlaşması imzalandı.
Gümrü Antlaşması, Mi1lî Hükümetin yaptığı ilk
antlaşmadır. Bu antlaşma askerî bir başarı sonucunda imzalanmıştır. Ermeniler
bu yenilgiden sonra Türklere zarar veremeyecek hale geldiler. Artık Türk
toprakları üzerinde bağımsız bir Ermenistan Devleti kurulması umudu tamamen kırılmış
ve Ermeni sorunu ortadan kaldırılmış oldu. Ermenistan, Rus Sovyet
Batı Cephesinde Yunanlılarla Savaş
15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e çıkan Yunan ordusu
az zamanda Batı Anadolu'da birçok şehir ve kasabalarımızı almağa muvaffak
olmuştu. İşgal hareketi karşısında kurulan Kuvayi Milliye Teşkilâtı düşmanın
ilerlemesine engel olamamış, fakat bir hayli hırpalayıp, oyalamağı başarmıştı.
3-Birinci İnönü Savaşı (6-10 Ocak 1921)
Çerkez Ethem'in başkaldırması üzerine Batı
Cephesindeki kuvvetlerinizin büyük bir kısmı, Kütahya bölgesine yollanmıştı. Bu
sırada Yunan kuvvetleri biri Bursa, diğeri Uşak'ta olmak üzere iki grupta
toplanmışlardı. Cephenin boşaldığını haber alan Yunanlılar, Bursa’dan
Eskişehir; Uşak'tan Afyon yönünde ileri harekete geçtiler.
Yunan saldırısı karşısında 6I'inci Tümen Kütahya'da
Çerkez Ethem kuvvetleri karşısında bırakıldı. Geri kalan kuvvetler, ilerleyen
düşmanı karşılamak üzere Batı Cephesi kuvvet1erinin İnönü'de, Güney Cephesi
kuvvetlerinin de Afyon'da toplanmasına karar verildi.
İki koldan ilerleyen Yunan kuvvet1erini İnönü mevzii
ilerisinde bulunan 24'üncü Tümen karşıladı. Bu tümen düşmanı oyalayarak zaman
kazanmak için gereken her şeyi yapıyordu. İleri yürüyüşe devam eden düşman, 9
Ocak'ta İnönü mevziine saldırıya geçti. Bu saldırıyı da 24'üııcü 4'üncü ve
11'inci tümenler karşıladı. Savaş devam ederken, Batı Cephesi Karargâhı
Kütahya'dan 'İnönü'ye geldi
10 Ocak 1921'de düşman yine saldırıya devam etti.
Güneydeki birliklerimiz düşmanın şiddetli topçu ateşiyle yaptığı saldırılara
karşı koymuşlar ve düşmanı bir hayli hırpalamışlardı. Kuzey kısmı ise üstün
düşman kuvvetleri karşısında biraz geri çekilmek zorunda kalmışlardı.
10-11 Ocak 1921 gecesi fazla kayıp vermiş ve çok
hırpalanmış olan düşman, daha fazla ilerlemeğe cesaret edemeyerek Bursa
istikametinde geri çekildi. Üstün düşman kuvvetlerine karşı yapılan bu savunma
çok çetin koşullar altında geçmiştir. Fakat iyi idare edilen, Türk subay ve
erlerinin fedakârlığı sayesinde İnönü Zaferi kazanılmıştır. Albay İsmet,
Birinci İnönü Savaşında gösterdiği başarıdan dolayı generalliğe
yükseltilmiştir.
Birinci İnönü zaferi millî ordunun ve millî
egemenliğin iç ve dışta ününü artırmış, Mîllî Mücadele heyecanını
kamçılamıştır. Türk Milletini bir amaç etrafında birleştirerek millî birliği
kuvvetlendirmiştir.
4-İkinci
İnönü Savaşı (23 Mart-1 Nisan 1921)
Bu savaş, Türk İstiklâl Savaşının ikinci önemli
meydan savaşıdır. Birinci İnönü Savaşında yenilerek geri çekilen Yunanlılar,
Türk Ordusunun kuvvetlenmesine meydan vermemek için saldırıya geçtiler.
Yunan ordusu Bursa ve Uşak'ta olmak üzere iki grup
halinde idi. Türk ordusu Batı Cephesiyle, Güney Cephesi ve Kocaeli Grubuna
ayrılmıştı. Batı Cephesindeki kuvvetler Yenişehir, İnegöl hattıyla İnönü
mevziine yerleşmişlerdi. Batı cephesindeki kuvvetlerimiz İsmet Paşa'nın
kumandasında idi. Kocaeli Grupu Kurmay Başkanlığı emrinde bulunuyordu. Güney
Cephesi kuvvetleri ise Afyon civarında toplanmıştı.
Ordu teşkilâtımız tamam olmadığından, düşmanın bir
tümeni bizim üç tümenimize bedeldi. Yunan ordusunun teşkilâtı mükemmeldi. Gerek
mevcudu, gerekse .ateşli silahlarıyla bizden üstün durumda bulunuyordu.
Yunanlılar 23 Mart 1921'de Bursa ve Uşak
bölgelerinde olmak üzere iki koldan ileri harekete geçtiler. Bursa'dan İnönü
yönünde ilerleyen düşman, Bilecik ve Pazarcık'ı işgal etti. 26 Mart 1921'de
Gündüzbey'de başlayan savaş, 31 Marta kadar aralıksız olarak devam etti. Düşman
daha ziyade yanlardan baskı yapmakta idi. Özellikle sağ kanatta çetin savaşlar
olmuş, kuvvetlerimizin üstün dayanma ve direnmesi dolayısiyle, bu kanatta savaş
bir boğuşma şeklinde cereyan etmişti. Bu bölgede Birinci Tümen Komutanı Albay
Kemalettin Sami, Kocaeli Grupu Komutanı Albay Halit ve Albay İzzettin Beyler,
büyük gayret ve fedakârlık göstermişlerdir.
30 Mart'ta düşman saldırısı karşısında sıkışık bir
duruma düşen sol kanat geri çekildi. Fakat 31 Mart'ta üstünlük tamamen Türk
kuvvetlerine geçti. Türk kuvvetlerinin şiddeti savunması karşısında yıpranan
Yunan ordusu 31 Mart - 1 Nisan gecesinden itibaren geri çekilmek zorunda kaldı.
Geri çekilen düşmanı piyade kuvvetlerimiz cepheden, süvari kuvvetlerimiz de
yandan takip ettiler. Bu savaş sonunda düşmandan pek çok ganimet ve esir
alındı.
Güney Cephesindeki kuvvetlere gelince: 23 Mart günü
Afyon istikametinde saldırıya geçen düşman, Afyon'u işgal etti. Kuzeyde İnönü
de yenilen düşman geri atıldıktan sonra burada serbest kalan Türk kuvvetleri
Güney Cephesi Komutanlığı emrine verildi. Bu kuvvetler düşmanın yan gerilerine
saldıracaktı. Bunu anlayan düşman, 7 Nisan 1921'de Afyon'u boşaltarak geri
çekildi. 8 Nisan'da Aslıhanlar savaşı adı verilen büyük bir savaş oldu. Üç gün
süren bu kanlı savaştan sonra Yunanlılar 11 Nisan'da Dumlupınar mevziine
çekildiler.
Bu suretle üstün düşman kuvvetleri, Türk Ordusunun
inancı ve iradesi önünde bir defa daha yıkılmış oldu.
Eskişehir ve Kütahya Savaşları
İkinci İnönü Savaşından sonra düşman, kuvvetlerini
geriye çekerek, Bursa ve Dumlupınar mevziine yerleşmişti. Bu yenilgiden sonra
Yunan Hükümeti ordularını kuvvetlendirmek gereğini duyarak Yunanistan da genel
seferberlik ilân etti. Böylece cephedeki tümenlerinin sayısını 11'e
çıkarabildi.
Türk ordusu, genel seferberlik yapılmadığı için,
gücünü artırmak imkânını bulamamıştı. Yalnız 15 Nisan 1921'de Güney ve Batı
Cepheleri kuvvetleri birleştirilerek, Batı Cephesi ismi altında İsmet Paşa
emrine verildi. Böylece bütün cephe bir komutana bağlanmış oldu. Ayrıca
Kocaeli, Adana, Kafkas Cephelerindeki kuvvetler de Batı Cephesine alınmıştı.
Ordumuz yiyecek ve taşıma hususunda güçlük çekiyordu. Bu işlerde bilhassa Türk
kadınının büyük bir feragatle çalıştığı görülüyordu. Tümen Komutanı Veysel Bey
bunları teftiş ederken arabaları başında hizmete hazır bir durumda olan
kadınlara: Erkeklerinin niçin gelmediklerini sorarak, kendilerinin bu işte çok
yorulacaklarını söylediği zaman, kadınlar :
Erkeklerimiz hizmette olduğundan emrinize biz
geldik. Böyle günde bize bu kadar da iş düşmesin mi? Tek yurtlarımız kurtulsun
da biz yorulalım, ölelim cevabını verdiler.
Türk ordusu İnönü - Kütahya - Diğer hattında dört
grup halinde düzenlenmiş bulunuyordu. Ayrıca Geyve civarında bir Kocaeli Grupu
vardı. Saldırıdan önce Yunan uçakları, orduyu ve halkı Millî Hükümet aleyhine
kışkırtan fetvalar ve beyannameler atmağa başladılar. 10 Temmuz 1921 tarihinde
ise tekrar saldırıya geçtiler. Düşman Bursa bölgesinden, Kütahya ve İnönü
istikametinde olmak üzere iki koldan harekete geçti. Bir tümen de Afyon'a doğru
yürüyordu. Düşmanın çevirme hareketini kırmağa muvaffak olan Türk ordusu, üstün
kuvvetler karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Cephe Komutanının emriyle
Eskişehir - Seyitgazi hattına çekildi. Çekilen ordu Eskişehir'in kuzey ve
güneyinde toplandıktan sonra da 25 Temmuz 1921'de Sakarya'nın doğusuna çekildi
Bu çekilmeğe askerî bakımdan gerek vardı. Bir kere
ordumuz toplu bir halde bulunacak, takviye ve düzeni için zaman kazanılmış
olacak, düşman ordusuyla arada geniş bir açıklık kalacaktı. Buna karşı düşman
kuvvetleri çekilen ordumuzu izlerken, üslerinden uzaklaşmış olacaklardı.
Ordumuzun bu çekilişinden faydalanan düşman, işgal
ettiği bölgelerde bulunan halkı türlü işkencelerle öldürüyor, şehir ve
köylerimizi yakıyordu. Bu geri çekiliş İngiliz ve Yunanlılara fırsat ve cesaret
de vermişti. İngiliz Başvekili Loid Corc: Yunanistan, kazandığı zafer
dolayısıyla artık Sevr Antlaşmasıyla yetinemez, daha geniş ölçüde tatmin
edilmelidir diyordu.
Sakarya Savaşı
Türk ordusunun Sakarya gerisine çekilerek büyük bir
memleket parçasını düşman istilâsına bırakması halk ve Mecliste fena etki
yarattı. Halbuki Başkomutanlığın gayesi orduyu yok olmaktan kurtarmak ve geri
çekilerek bir cephe kurmaktı. Ordunun ve halkın manevî kudreti büyük bir
sarsıntı geçirmekte idi. Bu vaziyeti önlemek ve halkı aydınlatmak icap
ediyordu. Çekiliş bilhassa Mecliste sert ve çetin münakaşalara yol açtı. Bu münakaşalar
sonucunda ortaya atılan fikir su idi: Ordu nereye gidiyor, millet nereye
götürülüyor? Su harekâtın elbette bir mesulü vardır. O nerededir? Onu
göremiyoruz?
Milletvekilleri, Mustafa Kemal'in ordunun başına
gelmesini istiyorlardı. Ordu ve halk O'na güveniyor, bu durumu ancak ordunun
başına geçmek suretiyle düzelteceğine inanıyorlardı. Mustafa Kemal, Meclis
tarafından teklif edilen Başkomutanlığı kabul etti. Fakat Meclisin bütün
yetkilerinin üç ay için kendisine verilmesini istedi. Mustafa Kemal'in bu
teklifi Meclisteki muhalifler tarafından, Millî egemenlik bir kişiye verilemez
denilerek reddedilmek istendi. Uzun tartışma ve görüşmeler sonucunda Meclisin
bütün yetkisi i,iç aylık bir süre için Mustafa Kemal'e bir akıldı. Mustafa
Kemal 5 Ağustos 1921 tarihinde kabul edilen bir kanunla Başkomutanlığı üzerine
aldı. Başkomutanın vereceği emirler kanun olacaktı.
Yeni bir meydan savaşı için memleketin bütün savaş
gücü harekete geçirildi ve şu işler yapıldı
a)Birçok sınıflar silâh altına çağırıldı.
b)Güney ve Doğu Cephesindeki kuvvetler, Sakarya'da
toplandı.
c) Memleket içinde düzenin sağlanması ve korunması
için, İstiklâl Mahkemelerinin sayısı artırıldı.
Yunanlılara gelince: Eskişehir ve Kütahya
Savaşlarını büyük bir zafer sayan Yunanlılar, ordumuzu tamamen yok edecek büyük
bir saldırıya hazırlanıyordu. O sırada tahta geçen Kral Konstantin'in amacı,
artık yalnız Sevr Antlaşmasını kabul ettirmek değil, eski Bizans
İmparatorluğunu diriltmekti. Bunun için de eli silâh tutan bütün Yunanlılar
askere alındılar. Memleketin bütün gelir kaynakları ordunun emrine verildi.
Diğer tarafta da İngiliz Hükümeti, bol para ve malzeme vermek suretiyle Yunan
ordusunu takviye ediyordu. KraI Konstantin, Yunan orduları başkomutanlığını
üzerine aldı.
Yunanlılar yine araç - gereç ve asker bakımından
bizden üstün durumda bulunuyorlardı. Yunanlıların elinde bulunan topraklarımız
memleketimizin bayındır ve zengin yerleriydi. Yolları vardı ve ordularını
besleyebiliyordu. Yunanlıların arkaları denizlere ve kuvvetli müttefiklere açıktı.
Bizim elimizde bulunan bölgede düzenli yollar yoktu.
Memleket fakirdi. Orduyu beslemekte zorluk çekiyorduk. Yabancı hiç bir
devletten yardım görmüyorduk. Bütün bunlara karşın Türklerin Yunanlılardan
üstün bir tarafı vardı. Ya üzerinde yaşadığı bu yurdu savunacak, yahut
ölecekti, Uğrunda ölünecek toprak, elimizde kalan son yurt parçası idi. Bu son
yurt parçasını korumak için göğsünü siper eden orduyu hiç bir kuvvet
yenemeyecektir.
Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos- 13 Eylül 1921)
Türk ordusu dört gruba ayrılmıştı. Ayrıca Albay Fahrettin komutasında süvari
grubu vardı.
Mustafa Kemal, Ankara'da işlerini bitirdikten sonra
Fevzi Paşa ile birlikte Polatlı'daki cephe karargâhına geldi. Bu sırada attan
düşerek birkaç kaburga kemiğini kırdı. Ankara'da gerekli tedavi yapıldıktan
sonra hemen cepheye döndü. Savaşı sonuna kadar sargılar içinde
"Maliköy" de oturduğu yerden yönetti.
Yunan orduları başkomutanı Kral Konstantin,
Kütahya'da topladığı Askerî Şûrada Türk ordusunu yok etmek ve Ankara'yı almak
kararını vermişti. Yunan kuvvetleri 13 Ağustos 1921'de Eskişehir - Seyitgazi
hattından doğuya doğru yürüyüşe geçtiler. 18 Ağustos'a kadar ordumuz ciddî bir
savaşa girmeden Sakarya'ya doğru çekildi. Bu sırada düşman, sol kanadımızı
sarmak maksadıyla Ankara'nın elli kilometre güneyine kadar yaklaşmıştı. Bu
sebeple, 23 Ağustos - 13 Eylül arasında ordunun cephesi batıya iken güneye
dönerek cephe değiştirdi. Bu vaziyet karşısında Ankara'da heyecan başlamış,
düşman daha fazla ilerlediği takdirde şehrin boşaltılması için bütün tedbirler
alınmıştı. Ankara'nın boşaltılması Mecliste görüşülürken, Erzurum Milletvekili
Durak Bey söz alarak:Arkadaşlar, nereye gidiyoruz? Düşman bizi burada kendisini
yenmek için tedbirler düşünürken bulmamalıdır dedi.
23 Ağustostan itibaren ordumuz düşmanla temasa
geçti. Meydan savaşı yüz kilometrelik bir cephe üzerinde bütün şiddetiyle
cereyan ediyordu. Düşman pek çok uğraşmalara rağmen ordumuzu çevirme
hareketinde başarı kazanamadı. Başkomutan: Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa
vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla
sulanmadıkça, terk olunamaz, emri üzerine ordumuz her vatan parçasını karış
karış savunuyordu. 10 Eylülde Türk ordusunun giriştiği karşı saldırı hareketi,
12 Eylülde Yunan ordusunun kesin yenilgisiyle sonuçlandı. 13 Eylülde Yunan
ordusu geri çekilmek zorunda kaldı
Ordumuzun takibi sonucunda ise Seyitgazi - Afyon
hattına çekildi. Savaş 21 gün gece ve gündüz aralıksız devam etmiştir. Sakarya
Meydan Savaşı tarihin en uzun süren meydan savaşıdır. Sakarya Zaferini
Başkomutan şu emriyle millete müjdeledi :
Yirmi bir gün ve gece devam eden Sakarya Meydan
Muharebesi ordumuzun tam bir zaferiyle son bulmuştur.
Mustafa Kemal'in askerî dehası, Türk ordusunun
manevî kudreti ve Tür k milletinin kurtuluşa olan inanı bu zaferin
kazanılmasında başlıca âmil olmuştur. Sakarya'dan muzaffer dönen Mustafa Kemal,
izlenimlerini şöyle özetlemişti. :
Türk Milleti hakikaten büyük millet, hüner ona lâyık
kumandan olabilmekte.
Sakarya Zaferi bütün memlekette coşkun bir sevinçle
kutlandı. Büyük Millet Meclisi 19 Eylül 1921'de kabul ettiği bir kanunla
Mustafa Kemal'e Müşirlik (Mareşallik) rütbesiyle, Gazilik ünvanını verdi.
Sakarya Savaşının Sonuçları:
Sakarya Meydan Savaşının, milli dâvamızın
gelişmesinde büyük etkisi olmuştur. Bu zamana kadar Türk kuvveti hakkında şüphe
vardı. Sakarya zaferi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ve Ordularının
kudret ve kuvvetini dünyaya bir defa daha tanıtmış, Türk Milletinin yok ve
tutsak edilemeyeceğini anlatmıştır.
Maddi ve manevî kuvveti hırpalanmış olan düşmanın zafer umudu ve
direnci artık tamamen kırılmıştı. Öyle ki Sakarya'dan sonra bir daha Türklere
saldırmaya cesaret edememiştir.
Bu zafer siyasî alanda da olumlu sonuçlar vermiştir.
Sovyet Rusya ile, Moskova Antlaşması esas olmak üzere, 13 Ekim 1921'de Kars
Antlaşması imza edilmiştir. Fransa ise Ankara İtilâfnamesini imzalayarak Büyük
Millet Meclisi Hükümetini resmen tanımıştır.
Kars Antlaşması
Moskova Antlaşmasına göre Sovyetler Hükümeti,
Kafkasya Cumhuriyetleri (Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan) ile aramızda
anlaşmaya aracılık edecekti. Bu cumhuriyetler Rusya'ya bağlı oldukları için
Moskova Antlaşmasının imzalanmasından sonra Sovyetler Hükümetinin aracılığıyla,
Kafkas Devletleriyle Türkiye arasında Kars Antlaşması imzalandı (13 Ekim 1921).
Bu antlaşma koşulları yönünden Moskova Antlaşmasının aynıdır.
Ankara Anlaşması (20 Ekim 1921) :
Sakarya Savaşı sonunda Türk gücü ve Türk dâvasını
anlayan Fransız Hükümeti, Ankara Anlaşmasını imzaladı (2ü Ekim 1921) .
Ankara Arılaşmasına göre :
1-Bu Anlaşmanın imzasıyla Türkiye ve Fransa arasında
savaş sona erecekti.
2-Fransızlar Güney Cephesinden kuvvetlerini
çekeceklerdi.
3-İskenderun bölgesi (Hatay) Fransızlarda kalacak,
fakat çoğunluğu Türk olan bura halkı kültür alanında özgürlüğünü koruyacak,
Türkçe resmî dil olacaktı.
4-Ankara Anlaşmasının 9. maddesine göre: Osmanlı
Devletinin kurucusu Osman Beyin büyük babası olan Süleyman Şah'ın türbesinin
bulunduğu "Caber Kalesi" (Türk mezarı), Türkiye sınırlarından 100 km.
kadar uzakta, Suriye toprakları içinde olmasına rağmen, orası Türk toprağı
sayılmış, burada asker bulundurmak ve bayrak çekmek hakkı Türkiye'ye
verilmiştir.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşı:
Sakarya Savaşından sonra çekilen Yunan kuvvetlerine
derhal saldırı askerlikçe uygun görülmemişti. O zaman Avrupa'da hakim olan
fikir, Türkler savunma yapar fakat saldıramazdı. Bizde de bu fikri
benimseyenler vardı. Bilhassa Müttefiklerin giriştiği barış saldırısından
sonra, Meclisteki muhalif milletvekilleri güdülen siyaseti eleştirmeğe
başlamışlardı. Bunlar, askeri siyaset nedir? Mademki kesin sonuçlu bir saldırı
yapamıyoruz, o halde niçin önerilen anlaşmaları geri çeviriyoruz? Bazıları ise
kuvvetimizi göstermek için, muayyen bir alanda taarruz yapalım, diyorlardı.
Onlarca silâhla elde edemeyeceğimizi siyaset yolu ile elde etmemiz lâzımdı.
Mecliste muhalif grubun ileri sürdüğü bu fikirler, ordu saflarına kadar
yayılmıştı. Mustafa Kemal bu olumsuz propagandayı önlemek için Meclisin gizli
bir oturumunda, ordunun durumu hakkında açıklama yaparak, bu gibi
tartışmalardan çekinmelerini sa1ık verdi.
Çünkü, Müttefiklerin 26 Mart 1922'de yaptıkları
barış teklifi, Sevr Antlaşmasının koşullarını ortadan kaldırmıyor, sadece
değiştiriyordu. Halbuki, Misakı Mi1lînin gerçek1eşmesi Sevr Ant1aşmasının
tamamen ortadan kalkmasına bağlı idi. Bu amaca barış yoluyla değil, ancak
silâhlı direnme ile erişmek mümkün olacaktı. Bu fikri Mustafa Kemal de Büyük
Millet Meclisinde şöyle savunmuştu :
Hayır efendiler, bizim mühim ve asıl vazifemiz,
siyaset yapmak değildir. Bizim ve bütün memleket ve milletin bugün yegane
vazifesi, topraklarımızda bulunan düşmanı süngülerimizle tardetmektir.
O sırada Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlık
yetkisinin uzatılması hakkında verilen kanun tasarısı, muhaliflerin tesiriyle
Mecliste kabul edilmemişti. Mustafa. Kemal, bu olayı Çankaya'daki evinde hasta
yatağında öğrendi. Ertesi gün, Büyük Millet Meclisinin yaptığı gizli bir
toplantıda Mustafa Kemal: Düşman karşısında bulunan ordumuz, başsız
bırakılmazdı. Binaenaleyh bırakmam ve bırakmayacağım diyerek vatanî
vazifesinden ayrılmayacağını bildirdi. 4 Şubat 1922'de Büyük Millet Meclisi
ikinci defa olarak Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlık vazife ve yetkilerini üç
ay daha uzattı. Bu münasebetle söz alan Mustafa Kemal, zafere olan inancını
belirterek Meclise teşekkür etti.
Taarruz Hazırlıkları:
Sakarya Savaşında yeni?en Yunan ordusu Eskişehir -
Afyon hattına çekilmişti. Sağ kanadını Ahırdağına, sol kanadını Bozdağ'a
dayayan düşman, Eskişehir - Afyon - Ahırdağı hattında yeni bir cephe kurmuştu.
Yunanılar bu ,hattı tahkim etmişler ve birkaç sıra dikenli tellerle
çevirmişlerdi. Yunanlılar hazırladıkları bu mevzilere çok güveniyorlardı.
Türk Ordusuna gelince: Sakarya Savaşından, Büyük
Taarruza kadar geçen süre içinde ordumuz planlı bir şekilde hazırlıklarını
tamamlamağa çalışmıştır. Memleketin bütün kaynakları ordu emrine verilmişti.
Silâh altına a1ınan yeni er1erin ta1im ve terbiyesiyle meşgul olunarak ordunun
kuvvetlendirilmesine çalışılmıştır. Saldırı hazırlıklarını düşmanın haber
almaması için, kuvvet?er cepheye gece yürüyüşü ile getirilmiştir. Yalnız
yolların bozuk, taşıt araçlarının ilkel oluşu cepheye erzak ve cephane taşınmasını
güçleştiriyordu. Fakat bütün mahrumiyetlere rağmen ordunun malzeme ve diğer
noksanları tamamlanmıştı. Bu ,hazırlık gizli tutulduğu için, düşman yapı?an
hazırlığın savunma mahiyetinde olduğunu zannetmişti. Düşmanın haber almasına
engel olmak maksadıyla Büyük Taarruzdan bir hafta önce Anadolu ile dış
memleketler arasındaki haberleşme kesilmiş ve Anadolu'ya gidiş geliş
durdurulmuştu.
Bütün dünya kaynak?arından faydalanan düşman bizden
üstün bir durumda bulunuyordu. Yalnız bizim süvarimiz daha fazla idi. Özetle
sayı ve ateş kudreti bakımından üstün bir düşmana karşı ruh ve iman kuvvetine
sahip olan Türk ordusu manevî üstünlüğüne dayanarak çarpışacaktı.
Türk genel karargâhı Akşehir'de idi. Mustafa Kemal,
İsmet ve Fevzi Paşalar saldırı planını hazırladılar. Mustafâ Kemal saldırı için
son hazırlıkları da gözden geçirdikten sonra Ankara'ya döndü. İsmet Paşa 6
Ağustos 1922'de gizli olarak ordulara taarruza hazırlık emrini verdi. Birkaç
gün sonra Mustafa Kemal cepheye hareket etti. Mustafa Kemal cepheye gidişini,
birkaç kişi dışında bütün Ankara'dan gizli tuttu. Hattâ durumu bilenler Mustafa
Kemal'in 21 Ağustos 1922 günü, Çankaya'daki köşkünde bir çay ziyafeti
vereceğini gazetelerle yaydılar. Mustafa Kemal, 20 Ağustos 1922 günü Akşehir'e
gelmiş ve 26 Ağustos 1922 Cumartesi günü sabahı için düşmana taarruz emrini
vermişti.
C-Büyük Taarruz :
Taarruz planında ana fikir, düşmanın sağ kanadına
saldırarak Ege denizi ile bağlantısını kesmek ve bir kuşatma meydan savaşıyla
düşmanı anayurtta yok etmekti.
26 Ağustos sabahı saat üçte kalkan Başkomutan, İsmet
ve Fevzi Paşalarla beraber savaşın idare edileceği Kocatepe'ye çıktılar.
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber başlayan top atışları Türklere yeni bir günü
müjdeliyordu. Bu top atışlarıyla büyük saldırı başlamış oldu. Ahırdağını aşan
Türk ordusu düşmana. saldırdı. Bir süvari bölüğü, Uşak'tan İzmir'e giden
telgraf hatlarını kesti. Bu suretle İzmir'de bulunan Yunan Başkomutanının cephe
ile olan bağlantısı kesilmiş oldu. Birinci günü düşmanın ilk hatları ele
geçirildi.
27 Ağustos günü düşmanın savunma cephesi yarıldı.
Bunun üzerine Yunan tümenleri perişan bir halde geri çekilmeğe başladılar.
Birinci Ordu kaçan düşmanı takip ediyor ve peşini bırakmıyordu. Bu sırada
8'inci tümen Afyon'a girdi.
30 Ağustos 1922 günü her iki yandan kuşatılan
düşmanın ricat hatları Türk süvari birlikleri tarafından kesildi. Dumlupınar'da
kesin sonucu verecek bir meydan savaşına mecbur edildi
Başkumandanlık Meydan Savaşı (30 Ağustos 1922):
30 Ağustosa kadar devam eden takip savaşlarıyla
Yunan kuvvetleri doğudan ve güneyden I'inci ve II'nci ordularımız, kuzey ve
batıdan süvari kolordumuz tarafından Aslıhanlar bölgesinde tamamen sarıldı.
Ateş çemberi içinde kalmış olan düşman Adatepe'de kesin sonuçlu bir savaşa
mecbur edildi. Esasen düşman, siperlerinde barınamıyordu. Bu ölüm çemberini
yarmak için çok çalıştı, fakat her teşebbüsünde süngü ve ateşle karşılandı.
Onlar için teslim olmaktan başka çare kalmamıştı. Akşama kadar devam eden ve
Başkumandanlık Meydan Savaşı adı verilen bu savaş sonunda düşman birçok ölü,
yaralı, esir vererek perişan bir halde kaçmağa başladı. Böylece 26 Ağustostan
beri devam eden Türk saldırısı, Dumlupınar bölgesinde Yunan ordusunun kesin
yenilgisiyle sonuçlandı. Savaş meydanından kaçmağa muvaffak o1an Yunan Ordu1arı
Başkomutanı General Trikopis iki gün sonra teslim olmak zorunda kaldı
26 Ağustos sabahı başlayarak beş gün, gece ve gündüz
devam eden Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşı sona ermiş, düşman
tamamıyla yok edilmişti. Yunanlıların çok güvendikleri ve Türklerin, buralarını
alması Atina'yı almaları kadar imkansızdır diye övündükleri mevzileri dört
günde zaptedilmiştir. Bundan sonra yapılacak iş, kaçan düşman takip ederek
tutunmasına engel olmak ve denize dökerek memleketi kurtarmaktı.
01 Eylül 1922 günü Başkomutan orduya :
"Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir;
ileri!" emrini verdi. Türk ordusu, bütün ağırlığını bırakarak kaçan Yunan
efzunlarını kovalayarak İzmir'e doğru yürüyordu. 9 Eylül sabahı Türk ordusu,
İzmir'e girdi. O gün İzmir şu telsizi yazdı "Türk süvarileri, bugün 9
Eylül Cumartesi, öğleden evvel saat on bir buçukta, halkın sevinçleri ve
gözyaşları arasında İzmir'e girdiler."
10 Eylül günü Başkomutan ve beraberindeki diğer
komutanlar; halkın coşkun sevinç ve heyecanı içinde İzmir'e geldiler. Mustafa
Kemal yayınladığı bir beyanname ile millete zaferi müjdelerken, ordunun
selâmını da bildirdi.
Bundan sonra Yunan kuvvetleri süratle geri
çekildiler, I8 Eylülde Batı Anadolu düşmandan tamamıyla temizlenmiş oldu.
Mudanya Mütarekesi (11 Ekim 1922)
Anadolu'ya
Yunan istilasından kurtaran Türk ordusu, bu sefer işgal altında bulunan diğer
vatan topraklarını da kurtarmak üzere harekete geçti. Bir kısım kuvvetlerimiz
İzmit'den İstanbul istikametinde ilerlerken, bir kısım kuvvetlerimiz de
Çanakkale'ye yaklaştı. İstanbul ve Boğazları işgalleri altında bulunduran
İtilaf Devletleri, telaşa düşerek anlaşmak istediklerini bildirdiler.
İngiltere, İtalya, Fransa temsilcileri Paris'te toplanarak, Türklere teklif
olunacak barış esaslarını görüşmeğe başladılar. Görüşmeler sonucunda Türk
Hükümetine bir nota verdiler.
Mustafa Kemal tarafından bu notaya verilen cevapta;
Meriç nehrine kadar Trakya'nın Türklere teslimi şartıyla, Mudanya'da askeri bir
konferansın toplanmasını kabul ettiğimizi ve bu konferansta Türkiye'yi temsil
etmek üzere İsmet Paşa'nın delege tayin edildiğini bildirdi.
Mudanya'da büyükçe bir yalı bu konferans için
düzenlendi. 3 Ekim'den itibaren delegeler ayrı ayrı savaş gemileriyle
Mudanya'ya gelmeğe başladılar. Yunan delegesi General Mazarakis Mudanya'ya geldi.
Fakat karaya çıkmayarak müzakerelerin sonucunu gemiden bekledi. Konferansta
Türkiye'yi İsmet Paşa, İngiltere'yi General Harington, Fransa'yı General Sharpy
(Şarpi), İtalya'yı General Monbelli temsil ediyordu.
Görüşmeler dokuz gün sürdü, bir hayli heyecanlı ve
zorlu oldu. Sonunda mütareke Türk görüş ve isteklerine uygun bir şekilde
imzalandı (11 Ekim 1922). Yunan delegesi mukaveleyi imza etmek istemedi. Fakat
üç gün sonra Yunanlılar bu mukaveleyi resmen kabul ettiklerini bildirdiler.
Mudanya Mütarekesinin Esasları:
1.Bu mukavelenin yürürlüğe girme tarihinden itibaren
Türk ve Yunan askeri kuvvetleri arasında savaş bitmiştir.
2.On beş gün içinde Yunan ordusu (Edirne dahil)
Meriç ırmağının batısına çekilmiş bulunacaktır.
3.Boşaltılmanın bitmesinden sonra otuz gün içinde,
Doğu Trakya Yunan Hükümeti memurları tarafından İtilaf kuvvetlerine, İtilaf
kuvvetleri de Türklere teslim edeceklerdir.
4.Barış Konferansının sonucuna kadar, Doğu Trakya'da
Türkler 8000 jandarma bulunduracaklardır.
5.Mütarekenin imzalanmasından sonra İstanbul ve
Boğazlar da Büyük Millet Meclisi Hükümeti idaresine bırakılacak, İtilaf
kuvvetleri barışın imzasına kadar İstanbul'da kalacaklardır.
Mudanya Mütarekesiyle Misakı Millinin topraklarımıza
ait kısmı kabul edilmiş oldu.
Mütareke şartlarına göre, Trakya'da askeri ve sivil
idareyi ele almak için tayin edilen Refet Paşa 19 Ekim'de İstanbul'a geldi.
Halkın samimi tezahüratı arasında İstanbul'a giren gaziler; "Seni de
geldik, kurtaracağız, İstanbul…" şarkısını söylüyor, halk ise sevinç
gözyaşları döküyordu.