Burada
yapılacak kısa incelemede, Atatürk’ün bazı felsefi görüşleri ile kendi yönetim ve inkılabına dayanak olan
felsefi esaslar ele alınacaktır.
Mustafa
Kemal’in doğuştan önder yaradılışta ve bağımsız bir ruha sahip olduğu
bilinmektedir. Bu özelliğini kendisi
şöyle anlatıyor.
“Hürriyet
ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletin en büyük ve atalarımın en
değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne
kadar ailemle ilgili bulunan özel ve resini hayatımın her evresini yakından
tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence , bir millette şerefin, onurun, namusun ve
insanlığın doğup yaşayabilmesi, mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına
sahip olmasına bağlıdır. Ben, yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin
evladı olmalıyım.”
Mustafa
Kemal’in eserinin, kendi yetişme tarzı ve yaradılışıyla ilgisi pek
büyüktür. O’nun karakterindeki özgürlük
ve bağımsızlık vasfı, kısmen inceleme ve araştırmacılarının, daha çok
yaradılışının ve geçirdiği deneylerin ortaya çıkardığı felsefi inançların
kaynağıdır. Şu halde, O’nun kuracağı düzenin toplumsal ve bireysel bağımsızlık
ve özgürlük ilkelerini yansıtan bir öğreti ve onun kökeni niteliğindeki bir
felsefi inanç olması kadar doğal bir şey yoktur. Mustafa Kemal, insanı laik ve özgürlüklerini kısıtlayan, herhangi
bir toplum üzerinde diğerlerini kayıtsız şartsız egemen kılan, demokratik yollar dışında bir millete
iktidar olma iddiasında bulunan görüşlere, felsefelere: bireylere ve
kuruluşlara düşmandır. O’nun yönetim ve hedefi, giderek, gelişmek ve
olgunlaşmak suretiyle ulusal bağımsızlık ve egemenliğe dayanarak milli iradenin
ve meşru temsilcilerinin etki ve yönetimiyle milli ülküleri
gerçekleştirmektedir. Bu ülküye kaynak olan felsefe, Atatürkçü felsefedir;
başka bir deyişle Mustafa Kemal kendi felsefesinin uygulayıcısıdır.
SOSYO-PİSİKOLOJİK GÜCÜN HAREKETE
GEÇİRİLMESİ
Mustafa
Kemal Paşa’nın sosyal gücü oluşturma yolunda neden ince ve ayrıntılı
düşüncelerle hareket ettiğini anlamak için, O’nun o dönemde, milletin mevcut
padişahlık müessesine ne kadar bağlı olduğu belirtilmeye değer . O, bu durumu
şöyle anlatır: “Burada, pek önemli noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım.
Millet ve ordu Padişah ve Halife’nin karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve
gelenek bağlarıyla içten bağlı ve sadık. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun
anlamını kavrama yeteneğinden yoksun. Bu inançla bağdaşmaz görüş ve
düşüncelerini açığa vuracakların vay haline!Hemen dinsiz, vatansız, hain,
istenmez olur.”
O
dönemde bir başka önemli nokta da düşman safında yer alan büyük devletlerle
başa çıkılamayacağı ve onları gücendirmeme düşüncesiydi. Bu düşüncenin sahibi
laik kitleleri değil, bazı aydın ve
seçkin kişilerdi.
Milletin,
durumu ve gidişhatı hakkında karanlıklar içinde bulunuşu, öncelikle onu
uyarmayı ve birlikte harekete geçmeyi gerektiriyordu. Mustafa KEMAL’in işgale
ve düşmanca hareketlere karşı kamusal tepkinin daha canlı ve somut olarak
gösterilmesi için Havza’dan 28 mayıs 1919’da, valilere, mutasarrıflara ve
askeri birliklere gönderdiği genelge , milli heyecanı yaymak için ve canlı
tutma amacını güdüyordu.
“İzmir’e
ve daha sonra ne yazık ki Manisa’ya ve Aydın’a düşmanın girişi, gelecek
tehlikeyi daha açık olarak sezdirmişti. Yurt bütünlüğümüzün korunması için,
milli tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Milli
yaşayışı ve bağımsızlığı bozan düşmanın yurda girişi gibi olaylardır. Milletin
katlanamayacağı ve dayanamayacağı bu olayların hemen önlenmesi bütün uygar
milletlerle büyük devletlerin adaletinden ve etkisinden sabırsızlıkla
beklendiği yolunda, önümüzdeki hafta içinde ve çeşitli illere göre, Pazartesi
başlayıp Çarşamba gününe dek gerekli işlemlerin arkası alınarak, yapılacak
büyük ve coşkun toplantılarla milli gösterilirdi bulunulması ve bunun köylere
varıncaya dek her yerde yapılması ve bütün büyük devletlerin temsilcileriyle
Bab-ıaliye etkili telgraflar çekilmesi ve yabancıların bulunduğu yerde bunlara
da etkili yapmakla birlikte, milli gösterilerde düzenin son derece korunması ve
Hristiyan halka karşı bir saldırıya ve düşmanlık gösterisine ve benzer
davranışlardan sakınılmalıdır. Sizler bu konuda duyarlı bulunduğunuzdan, işin
iyi yönetileceğinden güvenim tamdır. Sonucun bildirilmesini rica eylerim.”
Mustafa
Kemal Paşa’nın yabancı işgallerinin protesto edilmesini bildiren genelgesi
,başlatacağı milli hareket için mevcut idare ve halkla ilişkiler kurmaya
yönelik bir girişim olduğu kadar, küçükten büyüğe doğru gelişin halk
hareketleri ile, halkın milli heyecanını da geliştirmektir.
Mustafa
Kemal Paşa , milli hareketi oluşturma ve teşkilatlandırma girişimleri
nedeniyle, Padişah ve İstanbul Hükümeti’nce görevinden ve askerlikten
alındıktan sonra, milletin bir ferdi olarak görevine devam etme azmindeydi. O
istifasını orduya ve millete kendisi bildirdi. Kendi deyimiyle”milletin şefkat
ve civanmertliğine güvenerek ve onun bitmez feyz ve kudret membaından ilham ve
kudret alarak” vicdani vazifesine devam etti. Erzurum kongresinin toplanma
arifesinde O’nun derneğin başına geçmesi ve Çalışma Kurulu Başkanlığı’nı kabul
etmesini önerenler, O’na gerekli güveni ve yakınlığı ortaya koymuşlardır.
Sivas’ta
, kongre için toplanan delegeler, gerek ağırlama gerekse kongrenin düzenlenmesinde
ve tedbirlerin alınmasında O’nu olağanüstü bir şekilde karşılamışlardır.
Milli
mücadelenin başlangıç yıllarında , biri Anadolu’da diğeri İstanbul merkezinde
iki güç, iki kutup çarpışıyordu. İstanbul Hükümeti Kuvay-ı Milliye’yi devlete isyan eden ve halkı da
isyana sürükleyen ve yasal olmayan bir teşekkül olarak niteliyordu. Hükümetin
bu durumuna karşı, İstanbul hakkının büyük çoğunluğu bu harekete yakınlık
duyuyor ve düşüncede birleşiyordu. Ancak İstanbul basınında kararsız olanlar
olduğu gibi Milli Mücadelenin aleyhinde olanlar da vardı. Damat Ferit Paşa’ nın
Sivas Kongresi’nden önce, Milli Mücadeleye karşı çıkan bir tutumla milli
derneklerin faaliyetlerini yasaklamak, Mustafa Kemal Paşa’yı vazife ve
memureyetten uzaklaştırmak ve hatta tevkif ettirmek gibi girişimleri olmuştu.
O,yürüttüğü mücadelede İstanbul Hükümetiyle her türlü bağlantıyı kesme
kararının uygulanması sırasında, bazı memurların, bu tür kararlara uymamak için
İstanbul’a kaçmaları, İstanbul Hükümeti ile Anadolu haraketi arasında, seçim
yapamama durumunun bir sonucuydu. Yönetim ve kamu oyunu milli harekete
ısndırıp, yaklaştırma bir dizi karar ve tedbirle mümkün olacaktı.
Mustafa
Kemal Paşa Milli Mücadele’nin başlangıcından Ankara’ya ilk defa gelinceye
kadar dokuz aylık sürede Türk Milletini
birlik ve kurtuluş yollarını gösteren girişimler sonucundaki durumu şöyle
anlatır: “ Dokuz aydan beri başlayan milli uyanış ve çalışma, durumu ve
görünüşü değiştirdi; daha da çok
değiştirecektir. Millet, gerçekleşen birliği sürdürürse ve bağımsızlığı için
fedakarlıktan çekinmezse başarı kesindir. Erzurum ve Sivas kongrelerinde
saptanan ilkeler, milletin ulaşacağı amaçlar için temel olacaktır.”
Mustafa
Kemal Paşa, Ankara’ya geldikten sonra, yurdun değişik yörelerinden tek tek ve
gruplar halinde gelenlerle görüşmeler yaptı. Onlara temel noktaları ve günlerce
anlattı. O, bu görüşmelerinde öncelikle maneviyatın yüksek tutulmasına, birlik
ve beraberlik içinde bulunulmasına ve en önemlisi olarak kurtuluş istek ve
azminin canlı tutulmasına dikkati çekerek bunun memleketin kurtuluşu için en
önemli şartlar olduğunu anlattı.
Mustafa
Kemal Paşa bu konuların önemini vurgulamak suretiyle halkın, belirli bir amaç
etrafında toplanarak kenetlenmesine çalıştı. Böylece Türk Milleti’nin varlığını
sürdürmesi ve mutlu sonuca ulaşması için milli birlik ve beraberlik içinde
hareket ederek gücünü birleştirmesini sağlamak istiyordu.
İlkin
iç, dış durumu güven ve ferah verici nitelikte gelişme gösteren noktalarını ve
yönlerini araştırarak açıklamaya ve tanıtmaya çalıştık.
Bir
toplumun yaşamının ve mutluluğunun, ancak
dilekte ve bu dileği gerçekleştirme yolunda tam birlik olmasını
açıkladık. Yurdun kurtarılması, bağımsızlığın sağlanması amacına yönelik olan
milli birliğimizin, köklü ve teşkilatın bulunması ve bu teşkilatı iyi
yönetebilecek kafaların ve güçlerin bir
tek beyin, bir tek güç olarak birleşmiş ve kaynaşmış duruma gelmesine bağlı
olduğunu söyledik.
Millet
ancak milletlerin yıkılma ve çökme kargaşaları içinde bulunduğu zamanlarda
tarihinin yazdığı çok önemli ve korkunç günler yaşıyordu. Böyle günlerde
mukadderatını kendi elini almak uyanıklığını göstermeyen milletlerin geleceği
karanlık ve korkuludur.
M.
Kemal Paşa’ nın, önem verdiği konulardan biri de milleti , Milli Mücadelede bilinçlendirmek
ve ülkenin değişik yörelerindeki dağınık şekildeki kuruluşları birlik ve
beraberlik yönünden toplamaktı.
“Sivas’tan
Kayseri yoluyla Ankara’ya gitmek yoluyla yola çıkan Temsilciler Kurulu, bütün
yol boyunca ve Ankara’da, büyük milletimizin ateşli ve içten yurtseverlik
gösterileri içinde bu gün buraya geldi.
Şimdilik
temsilciler kurulunun merkezi Ankara’dadır. Saygılarımızı sunarız efendim”
demişti.
Temsilciler
Kurulunun Ankara’ya gelişi ile bu tarihsel şehir , milletçe sürdürülecek mücadelenin
hem simgesi hem de bir umut ve ülkü ışığı olmuştu. Ankara Milli Mücadele’nin
yönlendirilip yönetilmesinde adı sık sık duyulan bir şehir olarak , Türk
Milleti’nin sesini ve ortak kararını duyuran bir merkez olarak ülke içinde ve
dışında anılmaya başlandı.
M. Kemal Paşa, Ankara’dan Türk Halkının manevi
hasretlerinin daha çok hareketlendirmek amacıyla milli harekete destek
sağlayacağına inandığı din adamlarına da önem verdi. O, 2 ocak 1920’de Cemiyet’
in Merkez Kurullarına Hacı Bektaş’ta
Çelebi Cemalettin Efendi’ye,
Mutki’de Hacı Musa beye ayrıca bir bildiride bulundu, bu bildirisinde
şöyle demişti: “Yolculuğumuz sırasında incelediklerimiz bizlere, gerçek
koruyucu ulu Tanrı’nın yardımıyla meydana gelmiştir.
Dış
durum, bu milli azim ve birlik sayesinde Erzurum ve Sivas kongresi ilkelerini
göre milletin ve yurdun yararına elverişli bir şekle girmiştir.
“Kutsal
birliğimize, azim ve inancımıza güvenerek haklı isteklerimizin elde edileceği güne
kadar hiç yılmadan bu bildirimizin köylere varıncaya kadar bütün millete
duyurulması rica olunur.”
M. Kemal paşa bu girişimlerden ayrı
olarak halkla görüşme yapmayı da gerekli görüyordu. Örneğin O, Ankara’ya
geldikten sonra Ankaralarla tanışarakDavayı onlara anlatmak için bir konferans
düzenlemişti. Bu konferansta Gazi Wilson ilkelerinden, Türkiye ile ilgili
olanları, Mondoros antlaşmasının acı uygulamalarından, Türk Milletinin
birliğini korudukça milletin elde edeceği amaçlar için başlıca düstur olduğunu
anlattı.