İSTİKLAL MAHKEMELERİ
Atatürk’ün kurmuş olduğu Demokratik ve Laik Türkiye
Cumhuriyeti, binlerce yıl, milletimizi sömürmüş olan din tacirlerinin var
olmalarına sebep olan karanlığı ortadan kaldırarak milletimizi aydınlığa
kavuşturmuştur. Atatürkçü çağdaşlaşma ile menfaat kaynakları kuruyan din
tacirleri, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren eski, çağ dışı sisteme geri
dönebilmek için ellerinden geleni ardına koymamışlardır. Demokratik ve Laik
Türkiye Cumhuriyetini yıkabilmek için, bu sistemi kuran Atatürk’e, Atatürk
İlkelerine ve İnkılaplarına, Atatürkçü Düşünce Sistemine yönelik akla hayale
gelmeyecek bir yalan ve iftira saldırısına girişmişlerdir. Bu iftiralardan en
önemlisi; Türk Kurtuluş Savaşı sırasında kurulmuş olan İstiklal Mahkemelerinin
500.000 kişiyi idama mahkum ettiği şeklindeki hiçbir bilimsel temele dayanmayan
asılsız iddiadır. Makalemizde bu iddialara hedef olan İstiklal Mahkemelerinin
kuruluş amacını, çalışma esaslarını, vermiş oldukları hükümleri ve bu
mahkemeler hakkında değişik görüş ve düşünceleri ele almaya çalıştık. Umarız bu
iddialara bir nebze olsun cevap verebilelim.
GİRİŞ :
1
nci Dünya Savaşından yenik olarak çıkan Osmanlı Devleti, bir tasfiye
niteliğinde olan Mondros Ateşkes Antlaşmasını 30 EKİM 1918 tarihinde
imzalamıştır. İtilaf Devletleri bu antlaşmanın uygulanmasına hemen
başlamışlardır. Ülkenin dört bir köşesi işgal edilmiş, ordunun büyük bir kısmı
terhis edilerek silahları ellerinden alınmış, devlet askeri, siyasi ve mali
açıdan tam anlamıyla rehin alınmıştır. İstanbul’da kurdurulan kukla hükümetler
İtilaf Devletlerinin emellerine ulaşmasında bir aracı olarak çalışıyordu.
İşgaller
karşısında hükümetin tepkisizliğine karşı halk büyük tepki gösteriyor ve
ülkenin her köşesinde yerel direniş hareketleri filizleniyordu. Mustafa Kemal
Paşa’nın Anadolu’ya geçmesiyle Amasya Genelgesi yayımlanmış, Erzurum ve Sivas
Kongreleriyle halk desteğini arkasına alan Paşa, yerel direniş örgütlerini tek
bir çatı altında toplanmıştı. Bütün bu gelişmelere engel olamayan Damat Ferit
Hükümeti istifa etmiş, yerine geçen Ali Riza Paşa hükümetiyle Anadolu Hareketi
arasındaki müzakerelerin sonucu olarak 12 OCAK 1920 tarihinde son Osmanlı
Mebusan Meclisi İstanbul’da çalışmalarına başlamıştı. Ancak bu meclisin 18 OCAK
1920 tarihinde kabul ettiği, Türk Milleti’nin asgari haklarını ilan eden
Misak-ı Milli, itilaf devletlerini rahatsız etmiş ve bu rahatsızlık 16 MART
1920 TARİHİNDE İstanbul’un resmen
işgali ile sonuçlanmıştır. Mebusan Meclisi basılarak 11 mebus tutuklanmış ve
Malta’ya sürgün edilmiştir. Bu şartlar altında Mebusan Meclisi çalışmalarını
tatil etmiş ve Padişah Vahdettin’in 11 NİSAN 1920 tarihli iradesiyle meclis
feshedilmiştir(1).
Bu
gelişmeleri yakından izleyen Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresinde oluşturulan
Temsil Heyetinin başkanı sıfatıyla kolordu kumandanlarına, vali ve
mutasarrıflara çektiği telgraflarla Ankara’da bir meclis toplanacağını ve bunun
için vilayetler çapında seçim yapılarak, seçilen mebusların ivedi olarak
Ankara’ya gönderilmesi gerektiğini bildirmiştir (2).
Seçimler
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin gayretleriyle, kolordu
kumandanları ve valilerin gözetiminde yapıldı (3).
Türkiye
Büyük Millet Meclisi 23 NİSAN 1920 tarihinde 120 mebusun katılımıyla ve Mustafa
Kemal Paşa’nın açış konuşmasıyla açıldı (4).
24
NİSAN 1920 tarihli oturumda, Mustafa Kemal Paşa meclis başkanlığına seçildi
(5). Takip eden günlerde yeniden yapılanmayı sağlayacak yasaları ardarda kabul
etti.
BİRİNCİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN HUKUKİ YAPISI VE
YARGI :
Mustafa Kemal Paşa, girişilen
direniş hareketinin bir yeniden varoluş hareketi, padişaha, kurulu düzene,
yüzlerce yıllık devlet geleneğine karşı bir başkaldırı olduğunun bilincindeydi.
Halk desteği olmaksızın böyle bir hareketin asla başarılı olamayacağını çok iyi
biliyordu. Bunun için her adımında halkın desteğini alma mücadelesi veriyordu.
Meclisin açılma çalışmalarının yapıldığı günlerde, gazeteci Yunus Nadi Bey’in;
her kerameti Meclisten beklemenin doğru olup olmadığı şeklindeki sorusuna “...
ben bilakis her kerameti Meclisten bekleyenlerdenim... Bir devre yetiştik ki,
onda her iş meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet, ancak milli kararlara
dayanmakla, milletin genel eğilimlerine tercüman olmakla gerçekleşir” (7)
şeklinde cevap vermiştir.
T.B.M.M.’ni
oluşturan mebuslar, Osmanlı Devleti’nin Mebusan Kanunu ve Mustafa Kemal
Paşa’nın seçimler hakkındaki genelgesi çerçevesinde seçilmişlerdir (6). Yani
seçimler yürürlükte olan seçim kanununa göre yapılmıştır. Meclisi oluşturan 400
civarındaki mebusun 105’i İstanbul Mebusan Meclisinden gelerek katılmışlardır.
Ancak İstanbul’un işgal edilmesiyle kapatılan Meclisin yerine kurulmuş olmasına
rağmen bu Meclisin devamı değildir.
Meclis
açılır açılmaz, ülke yönetimi için gerekli kararları alıp uygulamaya
başlamıştır. Meclisin çıkardığı yasalar incelendiğinde devletin, Büyük Millet
Meclisi tarafından idare edildiği görülür. T.B.M.M. olağan dönemlerin olağan
meclisi değildir. Bu meclis, hem düşmanla mücadeleyi organize edecek, hem
devleti idare edecek, hem de yeniden yapılandıracaktı. Meclisin olağanüstü
yetkilerle donatılmış olacağı Mustafa Kemal Paşa’nın kolordu kumandanlarına ve
valilere gönderdiği 19 MART 1920
tarihli telgrafta özellikle vurgulanmıştı (8). Bu amaçla yasama, yürütme
ve yargı tek elden, T.B.M.M. tarafından yürütülecektir ki, bu esasa “Güçler
Birliği” adı verilmektedir. Meclis yasama işlevinin yanısıra yürütme işlevini
de yerine getirmiştir. Hükümet üyeleri Meclis tarafından seçilir ve hükümete
değil, Meclis’e karşı sorumlu olurdu. Yani hükümet bir bakıma Meclis’in bir
çeşit memurlar heyeti idi (9). Hükümet üyelerinin seçilmesi Meclis’e ait olduğu
gibi görevlerinden azilde tek yetkili yine Meclisti ki buna “Meclis Hükümeti Sistemi”
adı verilmektedir (10).
1921
Anayasasında Yasama ve Yürütmenin Meclis’e ait olduğu belirtilmiştir. Yargıya
ilişkin herhangi bir hüküm olmamasına rağmen Meclis, bölünmez, parçalanmaz, tek
bir egemenlik anlayışı dolayısıyla bu parçalanmaz egemenliğin bir unsuru olarak
yargı yetkisini de kendinde görüyordu. “Bu Meclis, yalnız kuramsal olarak ve
bir egemenlik anlayışıyla değil, pratik nedenlerle ve yargılama fonksiyonuna
tam olarak sahip olabilmek için de yargı gücünü kendisinde görmüş, bu pratik
nedenlerle, O’nu kendinde varsaymaktan öteye giderek, bizzat kullanmıştır” (11).
Milli Mücadelenin
başlarında Anadolu’da tam bir karmaşa hakimdi. Devlet otoritesi tamamen
kaybolmuştu. Merkezi otoritenin olmaması sivil yöneticileri aciz duruma
düşürüyordu. Ekonomik hayat yıkılmış, üretim düşmüş, ekonomik çöküntü, sosyal
çöküntüyü de beraberinde getirmişti. Karadeniz’de Rum, Doğu Anadolu ve Adana,
Tarsus civarında Ermeni çeteleri terör estiriyordu. İşgal nedeniyle batıdan
doğuya göç başlamıştı (12). Eşkiyalık
bozgunculuk ve casusluk başını almış yürüyordu. Yıkıcı propagandalar halkın
kurtuluşa inancını sarsıyordu.
Bir
dönemde bidayet ve istinaf mahkemeleri görev yapıyordu. Ancak bunlar normal
zamanların mahkemeleriydi. “Çalışmaları kendilerine verilmiş olan yetkilerle
sınırlıydı. İtiraz, bir üst mahkemeye başvurma, temyiz gibi normal zamanların
uygulamasına bağlı olan bu uygulama yöntemi insanları uyuşturup, davaların
hızını azaltıyor, cezanın ibret yönünü yok ediyordu” (13).
Bu
mahkemeler dışında askeri idareciler ve milis kumandanları tarafından kurulan
harp divanları asker kaçakları, bozguncu, casus ve eşkiyalara keyfi cezalar
veriyorlardı. Bazen bu cezalar çok ağır olabiliyordu.
Suçluların,
harp divanlarında cezalandırılmaları askeri otorite düşüncesini yaratıyordu.
T.B.M.M. Anadolu ihtilalinin eseri olup, halkın meşru temsilcileri tarafından
kurulmuştu. Bu nedenle cezaların Meclis otoritesine bağlı kuruluşlara verilmesi
gerekiyordu (13).
T.B.M.M.
düşmanla silahlı mücadele yaparak vatanı kurtarmak düşüncesiyle kurulmuştu.
Doğal olarak bu amacına ulaşmak için asker toplamak zorundaydı. Ancak Osmanlı
Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası askerlik yükümlülüğünü kaldırmıştı
ki bu karar insanların askere gitmemesi, silah altında olanların da kaçması
sonucunu doğruyordu.
“Kaçak
olaylarının en büyük etkenlerinden birisi de kaçaklara ceza verilememesi, kaçak
olayına ilgisiz kalınması ve sebep olanların sorumsuzluğuydu. Ceza Kanununun bu
suçlarla ilgili hükümleri oldukça hafifti. Asker cephede ölmektense birkaç ay,
hatta birkaç sene hapis yatmayı tercih ettiğinden kaçak olayı önlenemiyordu...
Kaçak olayları savaşın kaderini etkileyecek, hatta sonucunu saptayacak kadar
çoktu” (15).
Olağanüstü
zamanlarda, olağanüstü önlemlere başvurma zorunluluğu vardı. Olağanüstü
yetkilerle donatılmış olan T.B.M.M., tamamen Meclis denetiminde mahkemeler
kurulmasını zorunlu gördü. İstiklal Mahkemeleri bu zorunluluğun ürünüdür.
İSTiKLAL MAHKEMELERİNİN KURULMASI, ÖZELLİKLERİ VE
UYGULAMALARI:
T.B.M.M.
ülkedeki her türlü asayiş bozucu olayı önlemek amacıyla 29 NİSAN 1920 tarihinde
“Hıyanet-i Vataniye Kanunu”nu kabul etti. Bu kanuna göre T.B.M.M.’nin
meşruluğuna sözle, yazıyla ya da fiilen muhalefet edenler, “Vatan Haini” Vaaz
ve konuşmalarında halkı vatana ihanet suçuna teşvik edenler geçici kürek
cezasıyla cezalandırılacak, bu faaliyetleri sonucu olay çıkarsa idam
edileceklerdi. Kanun bu suçları işleyenlerin bidayet mahkemelerince
yargılanacakları hükmünü getiriyordu (16).
Bu
kanun uygulamaya konulmuş, ancak bidayet mahkemelerinin kanunun amacına
ulaşmasında yetersiz kaldığı gözlemlenmişti. Bunun üzerine, yapılan çalışmalar
sonucu 11 EYLÜL 1920 tarihinde “Firariler Hakkında Kanun” kabul edildi.
Bu
kanuna göre hükümetin teklifi ve T.B.M.M.’nin onayıyla “İstiklal Mahkemeleri”
oluşturulacaktı. Bu mahkemelerde görev yapmak üzere T.B.M.M. üyeleri arasından
oy çokluğuyla üç mebus seçilecek ve içlerinden biri mahkeme başkanı olacaktı.
Mahkemelerin kararları kesin olup, infazından askeri ve sivil bütün devlet
memurları sorumluydu. İstiklal mahkemelerinin emir ve kararlarını
uygulamayanlar, uygulamada ihmal gösterenler aynı mahkeme tarafından
yargılanacaktı (17).
Firariler hakkında kanun
çerçevesinde 18 EYLÜL 1920 tarihinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genel
Kurmay Başkanı) İsmet Bey hükümet adına, 14 mıntıkada İstiklal Mahkemesi
kurulmasına ilişkin teklifi Meclis’e sunacaktır. Bunlardan özellikle yedisinin
acilen kurulması gerektiği bildirilecektir. Aynı gün yapılan oylamayla bu yedi
İstiklal Mahkemesinin (Kastamonu,
Eskişehir, Konya, Isparta, Ankara, Kayseri ve Sivas) oluşturulmasına
karar verilmiş, mahkeme üyeleri seçilmiş (18) ve görev yerlerine gönderilmiştir.
26 EYLÜL 1920 tarihinde kabul edilen
“İstiklal Mahkemeleri Kanunu’nun Birinci Maddesine Müzeyyel Kanun” ile
mahkemelerin yargılanacak suçlara ilişkin yetkileri artırılmıştır (19).
31 TEMMUZ 1922 tarihinde kabul
edilen “İstiklal Mehakimi Kanunu” ile gizli oyla seçilen üç mahkeme üyesine bir
savcı ve bir yedek üye seçilmesi kararlaştırıldı. Kanunda cezaların derhal
infaz edileceği, idam cezalarının T.B.M.M. tarafından incelenip onaylanmasından
sonra infaz edileceği hükme bağlanmıştır. Her İstiklal Mahkemesinin ayda bir
T.B.M.M.’ne hüküm özetleri ve çalışma takvimini göndereceği belirtilmiş, ayrıca
İstiklal Mahkemelerini ilgilendirecek suçların kapsamı genişletilmiştir (20).
İstiklal
Mahkemelerini ilgilendiren olayların ilk tahkikatı hükümetçe yapılarak dosya
mahkemeye gönderiliyor, mahkeme heyeti tarafından gerekli inceleme yapılıp,
noksanlar tamamlandıktan sonra yargılama başlıyordu. Yargılama kesinlikle halka
açık olarak yapılıyor (21) ve mahkeme tarafından verilen hüküm derhal infaz
ediliyordu.
Mahkemeler
Meclis’e bağlıydı. Yargı yetkisini Meclis adına kullanıyorlardı. Yargı usulü
basit, açık ve çabuktu. Kararlarını vicdani kanaatlerine göre veriyorlar ve bu
kararlarından dolayı sorumlu tutulamıyorlardı. Bu kadar geniş yetkilerine
rağmen haklarında yeterli delil bulunamayan sanıklar berat edebiliyordu.
Mahkemeler kendi mıntıkalarındaki yargılamalar hakkında İçişleri Bakanlığına ve
Meclis’e rapor sunuyorlardı. Böylelikle mahkemelerin uygulamaları hakkında
Meclis bilgilendiriliyordu (22).
İstiklal
Mahkemelerine kasten şikayette bulunanların aynı mahkeme tarafından isnat
ettikleri suçla yargılanmaları hükmü, haksız ithamlarda bulunabilecek şahısları
ürkütüyor ve sebepsiz yere yargılamanın önüne geçilmiş oluyordu (23).
İstiklal
Mahkemelerinin ilgi alanına giren başlıca suçlar şunlardır; askerden firar,
vatana ihanet, ayaklanma, casusluk, bozgunculuk ve aleyhte propaganda,
soygunculuk, görevini kötüye kullanma, halka
eziyet ve baskı, asker ailesine saldırı, Tekalif-i Milliyeden mal
kaçırmak, cinayet, düşman işgalinden yararlanıp kanunsuz hareketlerde bulunmak,
düşmana yardım ve işbirliği, düşman ordusuna katılmak (24). Bu suçlar dışında
kalan suçlarla bidayet mahkemeleri ilgileniyordu.
Yargılanan
şahıslara verilen cezalar ise genelde şu şekilde sıralanabilir: Asılarak veya kurşuna dizilerek idam,
kalebent, kürek, ağır hapis, sürgün, dayak, zararı ödetme, görevden
uzaklaştırma, halk ve asker önünde teşhir, milli mücadelenin sonuna kadar
gözaltına alma, mal ve mülküne el koyma, evini yıkma, asker kaçağı yerine en
yakınını askere alma, köy ve mahalleden ağır para cezası alma (25).
Sakarya
Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz gibi hiçbir ihmale yer vermeyecek önemdeki
olaylar öncesinde İstiklal Mahkemeleri pekçok ceza vermiştir. Ancak Meclis
zabıt cerideleri incelendiğinde bu dönemler sonrasında pekçok konuda Meclisinin
af kararları aldığı görülmektedir.
İstiklal
Mahkemeleri çalışma süreleri hiç kimseye ayrıcalıklı davranmamıştır. Sakarya
Meydan Muharebesi sırasında eşkiyalık yapan bir çete uzun uğraşlardan sonra
yakalanmış, ancak muhafazalarından sorumlu yüzbaşının ihmali nedeniyle kaçmayı
başarmışlardır. Ankara İstiklal Mahkemesi üyesi Kılıç Ali Bey’in akrabası olan bu yüzbaşı aynı mahkeme tarafından
yargılanmış ve askerlikten tard edilerek onbeş sene hapis cezasına
çarptırılmıştır (26).
Maraş
mebuslarından Tahsin Bey’in bir cinayet olayıyla ilgisi nedeniyle Meclisten
dokunulmazlığın kaldırılması istenmiş ve ardından, yargılanarak hapis cezasına
çarptırılmıştır (27).
Anadolu’daki
bazı tutukluların Ankara’ya gönderilmesi konusunda gönderilen emir vali
tarafından aksatılmış ve bunun üzerine vali yargılanmak üzere Ankara’ya
çağrılmıştı. İçişleri Bakanının kendisine kefil olması üzerine bir maaşının
kesilmesi hükmüne varılmıştı (28).
İstiklal
Mahkemelerinin adil çalışmalarına en güzel örnek Ankara 1 Numaralı İstiklal
Mahkemesi ile İsmet Paşa arasında Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir’de düzenlenen
suikast girişimi soruşturması sırasında meydana gelen olaydır.
Mahkeme
soruşturmada bazı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyelerinin de fiilen suikast
girişimine katıldığını tespit edince Ankara Polis Müdürü Dilaver Bey’e telgraf
çekerek Kazım Karabekir Paşa’nın tutuklanmasını emretmişti. Başbakan İsmet Paşa
olayı haber alır almaz İstiklal Mahkemeleri Kanunu’na aykırı olarak Karabekir
Paşa’nın serbest bırakılmasını istemişti. Dilaver bey bu isteği yerine
getirmiş, ancak sorumluluk altına girmemek için durumu İzmir’de bulunan
İstiklal Mahkemesi’ne haber vermişti. Bunun üzerine mahkeme heyeti Polis
Müdürüne çektiği telgrafta Karabekir Paşa’nın ve mahkeme uygulamalarına engel
olan Başbakan İsmet Paşa’nın derhal tutuklanmasını emretmişti. Başbakanla
mahkeme heyeti arasında meydana gelen bu olay Gazi’nin kulağına gitmiş ve
mahkeme heyetini çağırarak bilgi almıştı. Kendisine durumun arz edilmesi
üzerine İsmet Paşa’ya derhal bir telgraf çekmiş, İstiklal Mahkemeleri Kanununa
aykırı hareket etmemesini isteyerek
derhal İzmir’e gelerek mahkeme heyetine bilgi vermesi talimatını vermişti (29).
Bu
denli dikkatli ve hassas çalışan İstiklal Mahkemelerinin kararlarıyla üç sene
içinde vatana ihanet, casusluk ve bozgunculuk suçlarından 1054 kişi idam
edildi. 2696 kişinin idamları askerden yeniden kaçmaları halinde uygulanmak
üzere şartlı olarak affedildi. 243 kişiye gıyabında idam cezası verildi. Diğer
suçlardan ise 1786 kişi kalebent ve kürek cezasına çarptırıldı. 11744 kişi
beraat ederken 41768 kişi ise genellikle dayak olmak üzere çeşitli hafif
cezalara çarptırıldı (30).
Milli
Mücadele esnasında EYLÜL 1920 ile MAYIS 1923 tarihleri arasında 14 İstiklal
Mahkemesi görev yaptı. Bu süre zarfında Ankara 1 numaralı İstiklal Mahkemesi
görevine aralıksız devam eden tek mahkeme oldu (31).
SONUÇ :
İstiklal
Mahkemelerinin Bolşevik İhtilalinin kapalı, gizli ve terörist ÇEKA’larına
benzetenler olmuştur (32). Oysa Çeka’lar hiçbir kanuna bağlı olmadan hiçbir
hukuk sistemiyle bağdaşmayan uygulamalar yapan çetelerdir. Moskova Antlaşmasını
imzaladıktan sonra yurda dönerken Tiflis’te Çeka tarafından tutuklanarak
sorgulanan Riza NUR, anılarında bu örgütün çalışmalarını detaylı olarak
anlatmaktadır (33).
Fransız
İhtilal Mahkemeleri, İstiklal Mahkemeleriyle karşılaştırılırsa, bu mahkemelerin
tam anlamıyla terör estirdiği, 1793 yılında sadece Paris’te 2774 kişi olmak üzere tüm Fransa’da 17.000 kişiyi
idam ettirdiği görülür. Hüküm giymeden idam edilenlerle bu sayı 40.000’e çıkar.
Oysa üç sene boyunca İstiklal Mahkemeleri tarafından vatana ihanet, casusluk ve
bozgunculuk suçlarından 1054 kişi idam edilmiştir. Bu rakamlar İstiklal
Mahkemelerinin farklılığını açıkça ortaya koymaktadır.
Samet
AĞAOĞLU, İstiklal Mahkemelerini şu şekilde değerlendirmektedir. “Kuvvetini
yalnız Milli İradelerden alan üç adam yalnız başına, silahsız, dağdan dağa,
köyden köye, istiklal ve milli şeref duygu ve idealinin kanlı ve merhametsiz
kılıcını taşıyarak gafilleri, satılmışlar temizlemek suretiyle zafer yolunu
ordulara açacaktır” (34).
Ankara
1 numaralı İstiklal Mahkemesi üyesi Kılıç Ali ise “İstiklal Mahkemeleri’nin
adilane faaliyeti, kurt ruhu taşıyanlara bir koyun sükuneti, koyun gibi
yaşayanlara bir aslan masumiyeti vermişti... Bilhassa milletin hayat ve
hürriyetini yıkmak, mefkuresini sarsmak, maddi ve manevi kuvvetlerini kırmak
kastinde olan hainler, asiler, mürtecilerle siyasi caniyane maksatlara cesaret
eden ve alet olanların amansız bir adalet divanı” (35) ifadelerini
kullanmaktadır.
Enver
Berhan ŞAPOLYO, İstiklal Mahkemeleri’nin Türk Milli Mücadelesindeki önemini şu
sözlerle değerlendiriyor: “Eğer bu mahkemeler kurulmamış olsaydı, casuslar,
gizli propagandacılar, davamızı içten çökerteceklerdi. Bu dehşet, memleketimizi
yıkmak isteyen hainlere göz açtırmadı. Ecnebi casusları, padişahın adamları,
cahil halkın isyanları, asker kaçakları, bu mahkemelerin süratle iş görmelerinden
yıldılar. İşte bu hainlere gevşek davranılsa idi, bu mukaddes dava
kazanılamazdı. İstiklal Mahkemelerinin Milli Mücadelede hizmetleri büyük
olmuştur”(36).
Gene
Samet AĞAOĞLU “Kuvay-ı Milliye Ruhu” adlı kitabında son olarak, şu yargıya
varmaktadır.” İstiklal Mahkemeleri büyük Meclisin ağır bir seri yenilmelerden
sonra zaferi sağlamak için aldığı tedbirler arasında milli bir şeref abidesi
olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır" (37).
Tarihin
en önemli özelliği; olayların cereyan ettiği dönemin şartlarını gözönünde
bulundurarak değerlendirme gereğidir. Eğer bu özelliği gözardı edersek ve
günümüz şartlarına göre geçmişin muhasebesini yapmaya çalışırsak varacağımız
sonuç koskoca bir yanılgıdır.
İstiklal
Mahkemeleri var olmakla yok olmak arasındaki bir mücadelede zorunluluktan
doğmuş müesseselerdir. Dönemleri içinde Türk Milleti’nin var olmasını sağlayan
en önemli unsurlardır. İstiklal Mahkemelerinde görev yapan üyelerin en az
cephede savaşan mehmetçik kadar bu kutsal zaferin kazanılmasında payı vardır. İstiklal
Mahkemelerini insafsızca eleştirmek yerine bu milletin bir daha buna benzer
mahkemelere ihtiyaç duymaması için gayret göstermesi gerekmektedir.
(1)
Sabahattin SELEK, Anadolu İhtilali, C.1, 8 nci baskı,
Kastaş Yayınevi, İSTANBUL, 1987, s.338.
(2)
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı.23, ANKARA, 1958,
Vesika no: 592.
(3)
İsmail ARAR, ATATÜRK’ün İzmit Basın Toplantısı, Burçak
Yayınevi, İSTANBUL,
1969,
s.35.
(4)
T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre 1, C.1, s.2.
(5)
Aynı, s.38.
(6)
Kazım KARABEKİR, İstiklal Harbimiz, Yüce Yayınları,
İSTANBUL, 1990.s.517-518.
(7)
Yunus NADİ, Ankara’nın İlk Günleri, Sel Yayınları,
İSTANBUL, 1955. S.98.
(8)
H.T.V.D. Sayı: 13, Ankara, 1955, Vesika no. 337.
(9)
Halide Edip ADIVAR, Türk’ün Ateşle İmtihanı, 9 ncu baskı,
Atlas Kitabevi, İSTANBUL 1987. S.115.
(10) Ergun
ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku, 2 nci baskı, Boğaziçi Yayınları, ANKARA, 1990. S.486.
(11) Nurşen
MAZICI, Belgelerle ATATÜRK Döneminde Muhalefet, (1919-1926) Dilmen Kitabevi,
İSTANBUL, 1984. S.17.
(12) Ergun
AYBARS, İstiklal Mahkemeleri, Bilgi Yayıevi, ANKARA, 1975. S.20-21
(13) Aynı,
s.55.
(14) Aynı,
s.53.
(15) Aynı,
s.40.
(16) Düstür 3
ncü tertip, C.1 s.4-5.
(17) Aynı,
s.61.
(18) Zabıt
Ceridesi C.4, s.176-179.
(19) Düstür 3
ncü tertip, C.1 s.98.
(20) Aynı,
C.3, s.108-110.
(21) Kılıç
Ali, İstiklal Mahkemesi Hatıraları, Sel Yayınları, İSTANBUL, 1955. S.13
(22) Hamdi Namık
GÖR, İstiklal Mucizesi, Ege Matbaası, ANKARA, 1956. S.28.
(23) AYBARS,
a.g.e. s.206.
(24) Aynı,
s.200
(25) Kılıç
Ali, a.g.e. s.13-15.
(26) Aynı,
s.22.
(27) Aynı,
s.23.
(28) Aynı,
s.44.
(29) Aynı,
s.44.
(30) AYBARS,
a.g.e. s.228.
(31) Aynı,
s.14.
(32) Aynı,
s.227.
(33) Dr.Rıza
NUR, Dr.Rıza NUR’un Moskova-Sakarya Hatıraları, Boğaziçi Yayınları, İSTANBUL,
1991, s.124-125.
(34) Samet
AĞAOĞLU, Kuvay-ı Milliye Ruhu, Baha Matbaası, İSTANBUL, 1973, s.154.
(35) Kılıç
ALİ, a.g.e. s.9-10.
(36) E.B.ŞAPOLYO,
Mustafa Kemal Paşa ve Milli
Mücadele’nin İç Alemi, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İSTANBUL, 1967, s.58.
(37) AĞAOĞLU,
a.g.e., s.154.
ADIVAR, H.Edip.; Türk’ün Ateşle
İmtihanı, 9 ncu baskı, Atlas Kitabevi,İSTANBUL,
1987.
AĞAOĞLU, Samet.; Kuvayı Milliye
Ruhu, Baha Matbaası, İSTANBUL, 1973
ARAR,İsmail.; ATATÜRK’ün İzmit
Basın Toplantısı,Burçak Yayınevi,İSTANBUL, 1969
AYBARS, Ergun.; İstiklal
Mahkemeleri, Bilgi Yayınevleri, ANKARA, 1975.
GÖR, H.Namık.; İstiklal Mucizesi,
Ege Matbaası, ANKARA, 1956.
KARABEKİR, Kazım.; İstiklal
Harbimiz, Yüce Yayınları, İSTANBUL, 1955.
KILIÇALİ, İstiklal Mahkemesi
Hatıraları, Sel Yayınları, İSTANBUL, 1955.
MAZICI, Nurşen.; Belgelerle
ATATÜRK Döneminde Muhalefet (1919-1926), Dilmen
Kitabevi, İSTANBUL, 1984.
NADİ, Yunus.; Ankara’nın İlk
Günleri, Sel Yayınları, İSTANBUL, 1955.
NUR, Riza.; Dr.Rıza NUR’un
Moskova-Sakarya Hatıraları, Boğaziçi Yayınları,
İSTANBUL, 1991.
ÖZBUDUN, Ergun.; Türk Anayasa
Hukuk, 2 nci baskı, Boğaziçi Yayınları, ANKARA,
1990.
SELEK, Sabahattin.; Anadolu
İhtilali, C.1. 8 nci Baskı, Kastaş Yayınevi, İSTANBUL,
1987
ŞAPOLYO, E.Behnan.; Mustafa Kemal
Paşa ve Milli Mücadelenin İç Alemi, İnkılap
ve Aka Kitabevleri, İSTANBUL, 1967.
DÜSTÜR, 3 ncü Tertip, C.1,
Milliyet Matbaası, İstanbul 1929.
T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre 1,
C.1,4, T.B.M.M. Matbaası, Ankara 1981.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi,
Sayı 13,23, Ankara 1958.