ATATÜRK’ÜN

 

İLERİ GÖRÜŞLÜLÜĞÜ

 

 

 

            1. ATATÜRK’ ÜN  BİLİM  VE  TEKNOLOJİYE  ÖNEM  VERMESİ

 

Atatürk’ ün  temel  inanışlarından ve onun  düşünce sistemi olan Atatürkçülüğün  unsurlarından biride ; ilmin ve aklın  rehberliği altında sürekli çağdaşlaşmadır. Başka bir  terim ile ; her  çağın ilim ve teknolojisinin rehberliği ve getirdiği yeniliklerin ışığı altında toplumun  “çağdaşlaşma - modernleşmeyi”  sürdürmesidir.

 

            Atatürk  bilim ve teknolojinin önemini ; “Dünyada  her  şey  için , medeniyet için, hayat  için , başarı  için en gerçek yol  gösterici ilimdir,fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır.”   sözleri   ile vurgulanmıştır.

 

            Türk  milletini  geri bırakan  sebep; Cumhuriyet  devrine  kadar gerçek anlamda bilim ve teknolojiyi  izleye bir dönemin yaşanmamış olmasıdır. Bu nedenle Türk  Milletinin medeni , çağdaş ve müreffeh  millet olarak varlığını yükseltmek dinamik idealini kendisine gösteren  Atatürk ; bu ideale  ulaşmakta , bilim ve teknolojinin önemini belirtmiş   “Bu millete gideceği yolu gösterirken ,dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından,ilerlemelerinden  istifade edelim demiştir.

 

            Atatürkçülük’ te ; akılcılığın  temeli olan bilim ve teknoloji  her  alanda esas  alınmalıdır. Zira Atatürkçülük ,ilerlemenin temeli olan çağdaş bilim ve teknik esaslarının, her alanda rehber kabul edilmesini gerektirir. Bilim ve teknolojide ileri olmak , her türlü mücadelede başarılı olmanın başlıca koşuludur. Bu amaçla bütün faaliyetler  bilim ve teknoloji temeline oturtulmalı, bilim ve teknolojinin hudutları daima  genişletilmelidir.

 

            Atatürk büyük Nutkunda Türkiye Cumhuriyeti’nin  kurulmasında temel prensip olarak  bilim ve tekniğin esas alındığını dile getirmiş ve ayrıca ; “Milletimizin siyasi,sosyal hayatında ,milletimizin fikri terbiyesinde  de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.”  demek   sureti ile bilim ve teknolojinin  kullanılacağı diğer alanları  da göstermiştir.

 

            Medeni   dünya hızla değişmekte ve gelişmektedir. Bu değişiklik ve gelişmelere  uymak gerekir. Uygarlık yolunda başarının gelişme ile mümkün olduğunu kabul eden  Atatürk ; “Hayat ve geçime egemen olan kuralların zaman   ile değişme , gelişme ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının , tekniğin harikalarının dünyayı değişiklikten değişikliğe  uğrattığı  bir devirde asırlık köhne zihniyetlerle , geçmişe bağlılık ile varlığın korunması  mümkün değildir.”  demiştir.

           

            Atatürk’e göre , cehalet ve taassuptan uzak , ilme ve akılcılığa dayanan uygarlık yolu , toplumlar için zorunlu bir yoldur. Çünkü;  “Medeniyet  öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar ,yok eder.”  “Uygar olmayan insanlar ve toplumlar daima uygar olanların ayakları altında kalmaya mahkum olacaklardır. Oysa Atatürk, Türk Milletinin, karakter, çalışkanlık  , zeka , milli birlik özelliklerinin yanısıra   ilerleme ve medeniyet yolunda , yürümekte olduğunu  elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet  ilim”  olduğu için , Türk Milletinin  bu uygarlık yarışını kazanacağına inanmaktadır.

 

 

2. ATATÜRK’ ÜN   BİLGİ , BİLİM  VE  FEN  İLE  İLGİLİ  SÖZLERİ

 

Dünyada  her şey için ,yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim   ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlık , bilgisizlik ,doğru yoldan çıkmışlıktır . Yalnız bilimin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin gelişimini anlamak ve ilerlemelerini  izlemek  koşuldur. Bin, iki bin  , binlerce yıl önceki  bilim ve fen dilinin çizdiği genel kuralları , şu kadar bin yıl önce bugün aynı biçimde uygulamaya kalkışmak , elbette bilim ve fennin içinde bulunmak değildir.       (1924 ; S.D.  II )

             

            Ülkemizin  en bayındır, en latif , en güzel yerlerini üç buçuk  yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen zaferin sırrı nerededir bilir misiniz ?   Orduların  yönetiminde , bilim ve fen ilkelerini kılavuz edinmektir. Ulusumuzu yetiştirmek için temel olan okullarımızın, yüksek okullarımızın kurulmasında aynı yolu izleyeceğiz.

 

            Evet; ulusumuzun siyasal , toplumsal yaşamında  ulusumuzun düşünce  bakımından eğitiminde  de kılavuzumuz bilim  ve fen olacaktır.         (1922;  S.D. II )  

            Ülkemiz  içinde uygar düşüncelerin , çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.

 

            Öğretmenlerimiz , ozanlarımız , edebiyatçılarımız ulusa bu felaket günlerini ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin  olarak yazıp söyleyecekler, bu kara günlerin dönmemesi için dünya yüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye’nin  varlığını tanımak istemeyenlere , onu tanımak  zorunda olduğumuzu anımsatacaktır.        (1922 / M.E.D.B. )

 

            Gözlerimizi kapayıp , yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin  yaşayamayız. Tersine gelişmiş ,uygarlaşmış bir ulus olarak  uygarlık alanının  üzerinde yaşayacağız : bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. bilim ve fen nerede  ise oradan alacağız  ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız . Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur .     (1922; S.D.  I )

                       

            3. ATATÜRK’ ÜN  İLERİ GÖRÜŞLÜLÜĞÜ

 

            Bu özelliğin apaçık   bir belgesini  , çoğunluğunu Türklerin teşkil ettiği bölgeler üzerinde kurmayı düşündüğü   Türk  Devleti ‘nde buluyoruz . bu ,aynı zamanda  O’nun  , jeopolitik ve stratejik  alanlarda da ne büyük bir güç olduğunu göstermektedir.

            Atatürk , Birinci dünya Savaşının sonunu daha başından görebilmiştir . bu nedenle de gelecekte Türk  milletinin kaderi ile Türk topraklarının  kurtuluşu için alınacak tedbirleri düşünmüştür. Suriye cephesinde Yedinci Ordu Kumandanıdır. Antep ‘e gitmekte olan  Ali Cenani Bey’e : “... Teşkilat yapın . milli bir kuvvet meydana getirin . kendinizi savunun . Ben istediğiniz silahı veririm”   der . Aslında bütün bu neticeleri , daha  1917 yılında , Sadrazam   Talat  Paşa’ya  ve Harbiye  Nazırı Enver Paşa’ya  ünlü raporu ile bildirmiştir.

 

            Arkadaşı  Ali Fuat Cebesoy’a da  : “... Padişah  artık kendi   tahtını düşünecektir. Bundan sonra millet kendi hakkını kendi savunacaktır . bizim ve ordunun ona yardım etmemiz , yol göstermemiz gerekir”  diyecektir.

 

            31  Ekim günü Yıldırım Ordular Grubu  Kumandanlığını  Alman  generalinden devralırken  , Alman generalinin : “... Yenildik .bizim  için her şey bitti .” ifadelerine karşı : “Savaş müttefiklerimiz  için bitmiş olabilir . Ama bizi ilgilendiren   savaş , kendi İstiklalimizin Savaşı  ancak şimdi başlıyor.”   Cevabını verir.

 

            Atatürk’ün derin ve uzak  görüşlülüğünün bir güzel örneğini de  İkinci Dünya Savaşını  önceden bilmesinde görürüz.  Adeta kehanete varan bir görüştür  bu. Şöyle ki Atatürk ,1932  yılı Eylül’ünde  ünlü  Amerikan generali  Mac  Arthur ile bir görüşme yapar. Dünyanın , özellikle  Avrupa Devletlerinin   iyi yolda olmadıklarını , adeta  bir savaşı çağırdıklarını sebepleriyle açıklar . İkinci   Dünya Savaşının  1940 – 1945  yılları arasında  cereyan edeceğini söyler . Avrupa ‘nın   kaderinin  Almanya’nın elinde bulunduğuna işaret eder. Sonra da : “... Fransızlar  artık güçlü bir orduyu kurmak yeteneğinden yoksundurlar. İngilizler bundan böyle adalarının  savunmaları için  Fransızlara güvenemezler. İtalyanlar savaşın dışında kalabilecek olsalar , savaş sonrası barışta önemli bir rol oynayabilirler. Ama , Musollini’ nin   ihtirası yüzünden bunu yapamayacaklardır . böylece Almanlar , İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa’yı işgal edeceklerdir.

 

            Amerika’nın  tarafsızlığını koruması mümkün olmayacaktır. Savaşa katılacaklardır . bu  katılma ile de  Almanlar  mağlup olacaklardır. Fakat savaşın asıl galibi , ne Amerika  ne İngiltere  olacaktır . Sovyet  Rusya savaşın  galibi olacaktır. Biz Türkler , bu tehlikeyi diğer bütün milletlerden çok daha   iyi  görmekteyiz. Çünkü yakın komşumuzdur . çünkü , onlarla çok  savaştık . çünkü Batı’nın farkına varmadığı bir  politika uygulamaktadır. Yalnız , Avrupa  için  değil, Asya için de büyük tehlikedirler.”

 

            Gerçekten zamanı  bu derece şeffaf  gören büyük Atatürk ‘ün , bu derecede  uzağı görebilmesi  onun olağanüstü bir insan  olduğunu  gösteriyor . Bu kadar derin ve uzun bir politik  görüş sahibi, bugüne kadar cihana gelmiş midir ? Hiç  sanmıyorum.

 

            Karl Jaspers’ in  açıkladığı  gibi, “Durumun  farkına varan  insan , ona hakim  olmaya başlamış  sayılır. Ona cepheden bakan , şahsiyetini  gerçekleştirmek  için savaşa  atılır ve  iradesini  ortaya koyar. Ben çağımın içinde bulunduğu manevi durumu tahlil  sureti ile ,insan olma irademi gerçekleştiririm.”

 

            Atatürk’ün  Alman filozofu  Karl  Jaspers’in  açıklamalarının  ışığı altında , Mondros  Ateşkes Antlaşması  sonucu   karşılaştığı durum , varlığı objektif  yorum ve aldığı  karar, onda büyük  bir  insan olarak , iradesini gerçekleştirme fırsatını  vermiştir.

 

            Atatürk  gerçekçi yönü ile ve uzak görüşü ile Osmanlı  Devletinin  felakete  yuvarlanışını  gören, durum tesbiti  ile değerlendiren ve sonuç olarak karar  alan insandır. Bu nedenle Milli  Mücadelenin  şefi ve lideri olmak herşeyden önce  O’nun  kaderi  idi.

 

   

            4. ATATÜRK’ ÜN  AKILCILIĞA  ÖNEM   VERMESİ

 

            Akılcılık , insanın  aklı ile gerçekleri  anlama  yeteneğine inanmak anlamına gelir.

 

            Atatürkçülük; kişilerin , kuruluşların  ,devletin kendi fonksiyonlarını  gerçekleştirmede akılcılığı, amaca ulaşmayı sağlayacak  araçlardan  başlıcası  olarak kabul eder.

 

            Atatürkçülüğün  en önemli  özelliği, akılcı ve bilimci bir davranış ve zihniyeti yansıtmasıdır. Bunun anlamı ise milli, milletlerarası sorunlara duygusal ve dogmatik  açıdan , peşin  hüküm ve kalıplarla değil, akılcı, bilimci ve pragmatik bir yaklaşımla eğilmektir. Genel olarak bu yaklaşımlarda insanlığın karşılaştığın her  türlü sorunlara  çare bulmak için , durum ve şartlar her çareye başvurularak incelenip gözden  geçirilir,gerçeklere ve ihtiyaçlara uygun tartışma ve muhakeme  sonunda bir karara varılarak uygulamaya başlanır. Burada egemen olan unsurlar mantık ve akıldır.

 

            Akılcılık , insanların doğru karara varması  ve  başarılı  uygulamalar  yapması  için sağlam  fikirlere  sahip olmalarını  ister. “Fikirler  anlamsız ,mantıksız, boş  sözlerle  dolu  olursa , o  fikirler  hastalıklıdır. Aynı şekilde  sosyal  hayat akıl  ve  mantıktan  uzak , faydasız ,  zararlı ve birtakım inançlar  ve geleneklerle  dolu  olursa  felce uğrar.” Ayrıca  toplumu  harekete  geçiren bir liderin  düşünceleri görüşleri  bütün   bireylerin yaşama  ilkesine uygunsa , bütün   bireylere  mutluluk  sağlayacak   nitelikteyse  , onları  aydınlatabilecek  durumdaysa   sürükleyici olur. Atatürkçülüğün  gerçekleştirdiği bütün  eserlerin   temelinde sağlam  düşünce , akıl ve  hareket  vardır. Atatürk  “ Akıl  ve mantığın  çözümleyemeyeceği  mesele yoktur.”  diyerek   bunu  vurgulamıştır. Atatürkçülük’ te  “ Bu  dünyada  herşey   insan  kafasından  çıkar. Bir  insan  başının ifade etmeyeceği hiçbir  şeyi  düşünemiyorum.”    ifadesi   ile akılcılığın  sorunları  çözmede daima  başarıyla uygulanabileceği   ifade   edilmektedir.

 

            Atatürkçülüğe  göre akılcılıkta “İnsanların  hayatına , faaliyetine  egemen  olan kuvvet , yaratma ve icat  yeteneğidir .” Bütün  ilim adamları , sorunların tespit ve çözümlenmesine uğraşanlar , bütün fertler, bilimsel yöntemlerle  inceleme  yapanlar yaratıcı  bir biçimde  düşünmezlerse , gerçek   , müsbet  anlamda bilimsel  yöntemi  kullanmamış  olurlar. Dikkatli , her   konuyu  inceleyen , araştıran   bilimsel araştırma  ve problem  çözme yöntemi  akılcı  yöntemlerdir.

 

            Atatürkçülük’ te   akılcılık , terbiye edilmiş  insan zekası ile bilim ve teknoloji bir  bütün  olarak  ele alır. Zekanın  terbiyesi  kültür ile  mümkündür. Atatürk  “Bizim  akıl , mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin  özelliğimizdir. Bütün  hayatımızı dolduran olaylar  bu gerçeğin delilidirler.”  diyerek   Türkiye   Cumhuriyeti’nin   meydana  getirilmesinde yapılan  her   aşamada  akılcılığın nasıl kullanıldığını  dile  getirmiştir.

 

            Atatürkçülükte  akılcılık , insan  ilişkilerinde  ve  faaliyetlerinde  kullanılmaktadır. Atatürkçülük ;  akılcılığa   ,bilim  ve teknolojiye dayanarak  ,Türk  Devleti  hayatını , eğitim  sistemini ,fikir  hayatını ,ekonomik   hayatı  ve bunların değerlerini ,hedeflerini ,toplumsal  ve hukuksal yapısını , yönetim esaslarını tespit  etmiştir. Bütün faaliyetlerin başlangıç noktası , konulara akılcı  bir  yoldan  yaklaşmak  olmuştur. Atatürk  eğitim müesseselerinde  “Kitapların  cansız  teorileriyle karşı karşıya   gelen genç beyinler  öğrendikleriyle memleketin  gerçek durum ve çıkarları arasında ilişki  kuramıyorlar. Yazarların ve teorisyenlerin tek  taraflı dinleyicisi durumunda kalan Türkiye ‘nin  çocukları hayata  atıldıkları zaman  bu ilişkisizlik  uyumsuzluk  yüzünden tenkitçi ,karamsar ,milli   şuur ve düzene uyumsuz kitleler  meydana  getirirler.”  sözü  ile  fikri  gelişmenin tesisinde de  akılcılığın ,gerçekçilik, yapıcılık  ve maddi sonuçlar almak  olduğunu   açıklamıştır.

 

            Atatürkçülükte  akılcılık ,güncel  problemlerin  çözümlenmesi için gayret  sarfedilmesini  , ileriye  dönük ,araştırmalar  içinde bulunulmasını  ve  muhtemel  gelişmelere  ait  doğru  yorumların yapılmasını da  kapsamaktadır.bu yönden  ileri  görüşlü ,geleceğe yönelik ,inkılapçı  olmak Atatürk  akılcılığının  bir  gereğidir. Bir milletin sağlıklı  bir şekilde  yaşaması ve refah  seviyesini  daima yükseltmesi  o  milleti   oluşturan  kişilerin akıl  gücü  ve akılcılığı   kullanmaları  ile  doğrudan  ilişkilidir. Atatürkçülükte  kişilerin  bilgili  kılınmasıyla  milletin   sağlamlığı  gerçekleşir. “Kişiler  düşünür olmadıkça , hangi haklara  sahip  olduğunu  anlamadıkça ,kitleler  istenilen  yöne ,herkes  tarafından  iyi veya kötü yöne yöneltilebilirler. Kendini   kurtarabilmek  için  her  kişinin geleceği   ile bizzat  ilgilenmesi   lazımdır. Aşağıdan  yukarıya ,temelden  çatıya doğru   yükselen böyle bir   müessese  elbette sağlam olur. Şüphe yok, her  işin başlangıcında aşağıdan  yukarıya doğru  olmaktan ziyade , yukarıdan  aşağı  olması  zorunluluğu  vardır.”  Atatürk’ün  bu sözlerinde , ülkemizin   bu güne kadar maruz  kaldığı iç  tehlikelerde bilinçsiz, inançsız  kişilerin oynadığı  rolü  görmek mümkün olduğu kadar, ülkede  birlik  ve bütünlüğün  sağlanmasında ve iç  tehlikelerin  önlenmesinde  güçlü, sağlam ve  akılcı bir  devlet  otoritesinin ne kadar  gerekli  olduğunu görmek mümkündür.

 

            Akılcılık , faaliyetlerin düzenlenmesinde  , sorunların tespit ve çözülmesinde  kullanılan  yöntemleri ve   yöntemleri kullanan  kişileri kapsamına alır. Bunlardan yalnız birinin akılcı  olması  sonuç olmaz. Akılcılıkta karara varmada kullanılan bilgiler ve yöntemler gerçeklere uymalı  ve bilimsel olmalıdır.

 

            Akılcılık , kişilere sorumluluklar  verilmesini , vazifelerini yaptıklarından ve  yapamadıklarından sorumlu olmalarını ve sorumluluktan korkmamalarını öngörür. Başarı   için , vazifelilerin girişimlerde bulunmaları , bu girişimlerden korkmamaları, tek  endişelerini yaptıkları icraatın isabetli olup olmadığı  teşkil  etmelidir. Akılcılık, kişilerin ; çıkarlarından , bencil  emellerinden sıyrılmış, aklında ,kanında ,vicdanında cevher  olan , canlı ve alevli ideallere sahip olmalarını öngörür.

 

            Atatürk , geleceğin Türkiye’sini ve onun   Cumhuriyetini sağlam temellere oturtmak ve daima ileriye , yeniye ve güzele gidişini sağlamak  için akıl ve mantık kuralları çerçevesinde  hareket  etmiş , bağnazlığa  ,yobazlığa , boş inançlara , diğer  bir deyiş ile akıldışıcılığa  karşı çıkarak , bugünkü çağdaş Türkiye’nin  kurulmasını ve  gelişmesini  sağlamıştır.

 

            Sonuç olarak ; Atatürk  “Ben manevi miras  olarak hiçbir âyet , hiçbir doğma , hiçbir donmuş ve kalıplaşmış  kural  bırakmıyorum. Benim  manevi mirasım  ilim ve akıldır. Benim Türk Milleti  için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra ,beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver ( eksen ) üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse , manevi mirasçılarım olurlar.”  demek  suretiyle ilme ve akla verdiği  önemi bir kere daha vurgulamıştır.

 

            5. ATATÜRK’TE  AKILCI  VE  MATEMATİKSEL DÜŞÜNME

 

            Akılcılığı , Batı’ da  bir felsefi  akım olarak yerleştiren  iki  büyük düşünürün , R. Descartes  ( 1596 – 1650 )  ve I . Kant (1724 – 1804)’ın  aynı  zamanda büyük matematikçiler olmaları gibi, Türkiye’ de  akılcılık ve bilimsel düşünme çağını açan bir büyük  insanın , Mustafa Kemal  Atatürk’ ün  de matematikçi  olması  bir rastlantı değildir. Çünkü böyle bir akımın yerleştirilmesi başarısını, ancak onun temel niteliğini yetkin biçimde taşıyan bir insan gerçekleştirebilir. Bundan dolayı, seçkin akılcı bir kişinin , aynı zamanda seçkin bir matematikçi olması , başarısını olağanüstü kılabilir.

 

            Akıl ve bilim kavramları , O’nun düşüncelerinde çoğu kez birlikte kullanılmış ve önemleri birlikte vurgulanmıştır. Bunu kesinlikle bilinçli olarak yapmıştır. Nitekim O , bir konuşmasında , “Benim manevi mirasım  bilim ve akıldır.”  demiştir.

 

            Atatürk’ün düşüncelerinin yapısında , rasyonel düşünme , matematiksel düşünme , bilimsel düşünme çok belirgindir.

 

            Atatürk bir konuyu, bir sorunu işlerken matematikçi mantığı ile değişik olasılıkları ve çözümleri irdeleyip değerlendirmiştir. O, kimi düşüncelerini açıklarken niceliksel terimleri yani matematiksel kavramları özellikle kullanmıştır. Matematiğin , ulusal eğitimimizdeki büyük önemini öncelikle vurgulamıştır. O’nun , özgün, kısa ve özlü  anlatımı , matematikçi mantığına dayanmaktadır. Çünkü matematiksel bir ifade de , hiçbir terim,rasgele biçimde yer alamaz ,çıkarılamaz , değiştirilemez. Nitekim O’nun düşüncelerinde hiçbir sözcük , hiçbir cümle rasgele kullanılmamış, belirli bir mantıksal dizilim içinde bütünleşmiştir. O’nun hangi konuya ilişkin olursa olsun tanımları, tıpkı geometri tanımları gibi , sadece gerekli kavramları yeterli  biçimde içermektedir.

 

 

            6. ATATÜRK’ ÜN   AKILCILIK  İLE  İLGİLİ   SÖZLERİ

 

            Akıl ve mantığın halletmeyeceği mesele yoktur.

 

            Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek belli özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran vak’alar  bu hakikatin delilidirler.

 

            Şuur; daima ileriye ve yeniliğe götürür, ricat kabul etmez bir haslet olduğuna göre , Türkiye Cumhuriyeti halkı , ileriye ve yeniliğe uzun adımlarla yürümekte devam edecektir; şuura illet târi   olmadıkça geri gitmek veya durmak hatıra bile gelemez.

 

            Bu dünyada herşey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi tasavvur edemiyorum.

 

            Fikirler manasız ,mantıksız ,boş sözlerle dolu olursa , o  fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak , faydasız ,zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar.

 

            Fikirler zorlama ve şiddetle , top ve tüfekle asla öldürülemez.

 

            Büyük  hadiseler, fikirlerde büyük inkılaplar yapar.

 

            Bir heyeti içtimaiyenin  mutlaka maşeri bir fikri vardır. Eğer bu her zaman ifade ve izhar edilemiyorsa , onun ademi mevcudiyetine hükmolunmamalıdır. O fiiliyatta behemehal mevcuttur, varlığımızı istiklalimizi kurtaran bütün ef’al  ve harekat , milletin müşterek fikrinin , arzusunun , azminin yüksek tecellisi  eserinden  başka bir şey değildir.

 

            Fikir hazırlıkları , seferberlikte  asker toplamak için olduğu  gibi davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında gösterişsiz çalışmak , kendini  silmek , karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır.

 

            Bütün ilerlemeler , insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek birinci  işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin , yeter ! Başlangıçta hatalı düşünse de , az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir... Fikir  bir kere faaliyete başladı mı , her şey yavaş yavaş intizama girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise ancak ferdin düşündüğünü serbest olarak söylemek , yazmak ve verdiği karara göre her türlü teşebbüse girebilmek serbestisine sahip olmakla mümkündür.

 

ANA SAYFA