ATATÜRK’ÜN KİŞİLİĞİ
Kişilik, kişiyi diğer kişilerden ayıran ruhsal ve
bilinçsel özelliklerin tümüdür.
S. Freud’un Psikanalitik Kuramı’nın yapısal modelinde, ruhsal aygıt,
ego psikolojisinin yapı taşıdır. Ruhsal aygıtı oluşturan üç bilinç alanından
birisi Süperego (Üst Benlik)’tir. Süperego, ruhsal yaşamın, benlikçe algılanan
ana-baba, toplumun törel ölçülerini ve değer yargılarından oluşur; vicdan,
ahlak kurallarına uyma, insan sevgisi, millet sevgisi vb. kavramlar kişiliğin
bu bölümünde bulunur.(1)
“Millet sevgisi kadar büyük bir sevgi yoktur. İstikbal Harbi’nde benim
de milletime ettiğim bir takım hizmetlerim olmuştur zannederim. Fakat bunlardan
hiç birini kendime maletmedim. Yapılanların hepsi milletin eseridir. Aranacak
olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin
çocukları olduğumuzu ispat etmek için yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini
yaptığımızı ileri süremeyiz... İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim
arkadaşlara tavsiyem şudur : Şahsınız için değil, fakat mensup olduğumuz millet
için elbirliğiyle çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur. 1930. (2)
“Millete efendilik yoktur. Hamilik vardır. Bu millete hizmet eden onun
efendisi olur.” 1 Aralık 1921.(3)
Bu sözler sağlıklı gelişmiş, nitelikli bir Süperego’ya sahip bir
insanın sözleri olabilir ancak. İnsanına, milletine olan sevgisini bu sözleri
de açıkça ortaya koymaktadır.
Alman düşünür Max Schler’e göre kişilikli insan bağımsızdır. Kendini
bedeninden bile ayrı olarak algılar, çünkü kişilik hayat enerjisine uygun
bulunan, salt bedenin dışında oluşan bir karşıtlığın gerçekleştiricisidir.(4)
O’nun kişisel olarak da toplumsal olarak da bağımsızlıktan bahsettiğini
görüyoruz. Kişi olarak; karar almaktan korkmayan kendine oldukça güvenen bir
kişiliğe de sahipti. Bağımsızlıkta kendisi ile Türk Milleti’ni birleştirdiğini
kendisini toplumunun bağımsızlığına adadığını şu sözlerden de anlıyoruz:
“Efendiler, bütün cihanın bilmesi lazımdır ki; Türkiye Halkı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti, uşak muamelesine tahammül
edemez. Her medeni millet gibi varlığının hürriyet ve istiklalinin tanınması
talebinde kat’iyen musirdir. Ve bütün davası da bundan ibarettir. Biz cenkcü değiliz;
sulhperveriz.”19 Eylül 1921 (5)
“Hürriyet olmayan bir memlekette,
ölüm ve izmihlal vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir” 1906
(6)
Kendi bağımsızlık aşkı için ise şu sözleri bize yeterlidir:
“Benim çocukluğundan beri bir huyum
vardır. Oturduğum evde ne ana ne kız kardeş ne de ahbapla birlikte bulunmaktan
hoşlanmam. Yalnız ve bağımsız bulunmayı çocukluktan çıktığım zamandan beri hep
yeğlemiş ve sürekli olarak hep öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir halim de daha var.
Ne anamın (babam çok eskiden ölmüş) ne kardeş,
nede yakın akrabamın kendi görüş ve anlayışlarına göre bana şu veya bu
öğütte bulunmalarına katlanamam. Aile içinde yaşayanlar pekala bilirler ki
sağdan soldan içtenlikle yapılan pek arı uyarılardan kendilerini sakınamazlar.
Bu durum karşısında iki türlü davranıştan birini seçmek zorunluluğu vardır; ya
söz dinlemek ya da bu uyarı ve öğütleri hiçe saymak. Bence ikisi de doğru
değildir. Söz dinlemek nasıl olur? Aramızda en azından yirmi, yirmibeş yaş
bulunan anamızın uyarılarına göre davranmak geçmişe dönüş olmaz mı? Baş
kaldırmak, erdemine, iyi niyetine, yüce kadınlığına inandığım anamın kalbini
kırmak ve düşüncelerini altüst etmektir. Bunu da doğru bulmam (21 Mart 1936) (7)
“Özgürlük ve bağımsızlık benim
karakterimdedir. Ben, ulusumun ve en büyük atalarımın en değerli miraslarından
olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım.
Çocukluğumdan bugüne kadar aile, özel resmi yaşamımım her evresinde tanık
olanlar bu aşkımı bilirler. Bence, bir ulusta şerefin, saygınlık, namus ve
insanlığın var olabilmesini ve süre gitmesinin, o ulusun kesinlikle
bağımsızlığını elinde bulundurmasıyla gerçekleşme olanağı vardır. Ben kendim bu
saydığım niteliklere çok önem veririm; ve bu niteliklerin kendimde bulunduğunu
ileri sürmek için, ulusumun da aynı nitelikleri olmasını başlıca koşul sayarım.
Ben yaşayabilmek için kesinlikle, bağımsız bir milletin çocuğu kalmalıyım. Bu
nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam sorunudur. İnsanlığı oluşturun
ulusların her biriyle uygarlık gereğinden olan ve ulus ve ülkenin yararlarının
gerektirdiği dostluk ve siyaset ilişkilerine titizlikle değer veririm. Ancak
benim ulusumu köle etmek isteyen herhangi bir ulusun, bu isteğinden
vazgeçinceye kadar acımasız bir düşmanı kesilirim. 1921 (7)
A.Maslow ve C. Rogers’e göre insanın tek bir temel yönsemesi ve çabası
vardır; o da kendini gerçekleştirmesi, idamesi ve etkileşimde bulunan bir
varlık olarak bu gücünü arttırması demektir.
Kendini gerçekleştirmiş insan çalışkandır, üretkendir. O, ömrü boyunca
çalışmış; bir ömre çok fazla iş ve başarı sığdırmıştır.
“Herkes kendisine isabet eden işten, memnun olmalıdır. Mesleği ne
olursa olsun, bir faide tevlid edecek ve bir vazife görecektir.
İnsan vazifesini cesaret, cür’et, sadakat namuskarlıkla yapınca elinden
geleni yapmış olur. Aynı zamanda bu vazifeyi, diğerlerine karşı hasetsiz
yapmalıdır.
Yolunda yalnız olmayacaksın, orada aynı hedefi takib eden başkaları ile
beraber yürüyeceksin bu hayat müsabakasında, diğerleri kaabiliyetleri itibari
ile sizi geçebilirler. Bir muvaffakiyet elinizden kaçabilir. Bundan dolayı
onlara kızmayınız. Elinizden geleni yapmışsanız, kendi kendinize kızmayınız.
Asıl önemli olan muvaffakiyet değil gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu
memnun eden ancak gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu memnun eden ancak
gayrettir.”(8)
“Hedef-i milli malum olmuştur. Ona isal edecek yolları bulmak müşkil
değildir, mühim olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki
hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır;
çalışkan olmak. Emraz-ı ictimaiyemizi tetkik edersek asıl olarak bundan başka,
bundan mühim bir maraz keşfedemeyiz, maraz budur. O halde ilk işimiz bu marazı
esaslı surette tedavi etmektir. Milleti
çalışkan yapmaktır. Servet ve onun netice-i tabiiyesi olan refah ve saadet
yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.”(16 Ocak 1923) (9)
Kendini gerçekleştirmiş insan sürekli yeniyi, kendisi ve
çevresindekiler için iyiyi arar. Yaratıcı biçimde davranır. O, daha iyiye,
refaha bilim ve teknikten başka bir yolla ulaşamayacağımızı biliyordu.
“Dünyada herşey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için,
muvafekiyet için en hakiki mürşid ilimdir, fendir ilmin ve fennin haricinde
mürşid aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnız, ilmin ve fennin
yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını
zamanla takib eylemek şarttır.” (22 Eylül 1925)
Kendini gerçekleştirmiş insan, çevresi için bir liderdir, önderdir.
Atatürk, gelmiş en büyük liderler arasındadır. O, halktan aldığı desteği yine
halkın kendisine yarar sağlayacak şekilde kullanmıştır. Kendisinin liderlik
hakkındaki düşünceleri ise şunlardır:
“İnsanlar daima yüksek, necib ve mukaddes hedeflere yürümelidir. Bu
tarzı harekettir ki, insan olanın vicdanını, dimağını ve bütün mefhum-i
insanisini tatmin eder. Bu tarzda yürüyenler, ne kadar büyük fedakarlık
yaparlarsa, yükselirler ve bu tarz-ı hareket mutlaka açık olur.
Çünkü nasiyesi açık, dimağı açık, kalb ve vicdanı açık insanlar
tarafından idare olunabilen heyet-i ictimaiyeler ancak bu manada hareketlerin
muakkibi olabilirler. Efkar, hissiyat ve teşebbis olanlar mutlaka ar ve hicabı
mucib, akıl ve mantığın haricinde hareket edenler olabilirler. Bu gibi
müteşebbislerin akıbeti evvel ve ahır hüsrandır.” (27 Haziran 1926)
Kendini gerçekleştirmiş insan görev ve sorumlulukların bilincindedir.
O, görev ve sorumluluklarını üstün bir başarı ile yerine getirmiştir. Görev ve
sorumluluk duygusuna dair düşünceleri ise şunlardır.
“Vaziyeti muhakeme ederken ve tedbir düşünürken, acı olsa da hakikati
görmekten bir an fariğ olmamak lazımdır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için
lüzum ve mecburiyet yoktur.”
“Yalnız söylediğim bir noktaya avdet ederken arkadaşlara rica edeceğim
ki, vatandaşlara efkar-ı umumiyeye daima hakikati söylemek vazifemiz olsun.”
(27 Ocak 1931)
“Hakikaten mes’uliyet yükü herşeyden, ölümden de ağırdır.”
Sonuç olarak; kendini gerçekleştirmiş bir kişi olarak Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk:
Gerçeğin bilinebilecek yönleri doğru olarak algılayıp, davranışlarını
gerektiği şekilde değiştirmesini bilmiştir.
Yapabileceklerini ve yapamayacaklarını doğru olarak ayırtedip ona göre
davranmasını bilmiştir.
Durumu iyi tespit edip, gerçeği olduğu gibi, nesnel, objektif, kişisel
duygulardan uzak kabul edilmiştir.
Kendini, varolan tüm potansiyelleri ile iyi geliştirebilmiş ve
değerlendirebilmiştir.
Başkalarının, yapabileceklerini, dünya görüşlerini iyi belirleyip; onlarla
çalışırken, onlara görev ve sorumluluklar ayarlamasını iyi bilmiştir.
Yaşamı ertelemeden, anı yaşayarak, dolu dolu yaşayarak, fayda sağlamayı
düşünerek, üretmeyi düşünerek yaşamdan zevk almasını bilmiştir.
Olayları ve durumları iyi değerlendirip kendiliğinden harekete
geçebilmiştir. Bu yeteneğiyle olağanüstü başarılara imzasını atmıştır.
Hayatını pek çok döneminde karşılaştığı zorlukları, yaratıcı kişiliği
sayesinde kendinin ve milletinin lehine çevirmesini bilmiştir.
İnsanına değer vermiş ve milletinin küçüklük algısına karşı çıkmıştır.
Batıdan alınacak çok şey olduğunu düşünmüş ancak onlardan yalnızca bilim ve
tekniğe ihtiyaç duyulduğuna inanmıştır.
Yeni durumlara çabuk uyum sağlıyabilmiştir. Bu yeteneğiyle de
karşılaştığı sorunlardan başarıyla üstesinden gelebilmiştir.
KAYNAKLAR
1- KAPLAN, H. I.;
SADOCK, J. B. ;GREBB, J.A.:Founder of Classıc Psychoanalysıs and School Derived
from Psychoanalysıs and Psyhology. Synopsıs of Psychıtry, Behavıoral Sclences
Clinical Psychiatry, Seven Edition, Ed:REDFORT, D.C.S.247-259,1994.
2- A. AFETİNAN :
Atatürk’ten Yazdıklarım, Milli Eğitim Basımevi, S.201,1971.
3- Arı İNAN :
Düşünceleri ile Atatürk, Türk Tarih Kurumu Basımevi, S.108,1991.
4- O. HANÇERLİOĞLU:
Ruh Bilim Sözlüğü, Remzi Kitabevi, S.230,1993
5- A. İNAN :
Düşünceleri ile Atatürk, Türk Tarih Kurumu Basımevi,S.186,1991.
6- age S.192.
7- E.Z. KARAL:
Atatürk’ten Düşünceler, Çağdaş Yayınları, S.227,1991.
8- A.İNAN :age.S.163
9. a.g.e. , s. 119.